13 Nisan 2011 Çarşamba

Galatasaray Medical Park - Fenerbahçe 84-69 (Salondan İzlenimler)

Final serisinin ilk maçını daha kalabalık bir ortamda kazanan bayan basketbol takımımız, sanki ilk maçta bize yeterli olanı aldık, gerisini Caferağa atmosferi güvencesiyle tamamlarız havasında oynayınca, serideki ikinci maçı ezeli rakibine bırakarak 1-1 eşitlikle kendi evine kağıt üzerinde avantajlı dönen taraf oldu.

Rakip ise tekrar kaybetmeleri halinde herşeyin biteceği düşüncesiyle bütün motivasyonuyla hakemlerinde müsadesiyle sert şekilde mücadele edince maçın büyük kısmında skorda kopukluğun olduğu bir oyun izledik.

Gerçi hakemlerin kötü olduğu üzerine her iki tarafta hemfikir olabiliyor ancak herkes kendi açısından subjektif baktığından kimse herhangi bir pozisyon üzerine birbirini ikna edemiyor,salondan çıkarken de galatasaraylı arkadaşla hakemlerin hangi taraf lehine çalıştığı üzerine tartışıyorduk. Zaten salonda evsahibi olan taraf hakemlerin kararlarını hiç bir şekilde beğenmez, o ortamın verdiği hırçınlıkla herkes kendi istediği gibi görür, aynı ruh hali Caferağa'da bizim üzerimize de yansıyacak.

Son zamanlarda gittiğim birkaç bayan basket maçıyla ilgili burada yazmaya fırsat olmadı. Final serisinin ilk maçı ziraat maçımız ile çakışmıştı, ikinci maça ise galatasaraylı bir arkadaşım ve onun nişanlısı ile gidiverdik. Maç vaktine doğru içeri giren diğer Fenerbahçeli tanıdıklarla da beraber maçı takip ettik.


Salona erken girdiğimizden büfeden ufak bir alışverişle tribüne yöneliverdik, burada para üstü olarak kağıt fiş verilmesi Sinan Erdem salonundaki zoraki para bütünleyici alışverişe göre daha mantıklı oluyor. Büfenin orada gördüğüm zafer kalaycıoğlu'nun suratına ise bakmak bile istemedim.

Henüz ortada ısınan oyuncular yokken az sayıda taraftar vardı, bir kısmı pota arkası boyunu da aşan arda turan pankartını yerleştirmekle meşguldü.
Zaman ilerledikçe gs oyuncularından birkaçı çıkınca alkışlar yükseldi, bizim takımın da salona geldiği ortalıkta dolaşan iki lüzumsuz Didem Akın ve Semih Özsoy ikilisinden belliydi. Semih Özsoy'un ilgisini pankart çekince önüne kadar gidip bir süre bakınarak orada ne yazdığını çözmeye uğraştı.

Bizim takımdan sahaya şut atmaya ilk gelenler iki genç oyuncu Olcay ile Ecem oldu, sarı laciverti gören taraftarlar hemen ıslıklamaya ve Fenerbahçe kaşarları... diye tempo tutmaya başladı.
Aynı sahne daha sonra parça parça diğer oyuncular geldiğinde de yaşanıyordu.

Ancak sahada henüz dört Fenerli varken ve daha ortada Nevriye Yılmaz yokken "Nevriye Nevriye .rospu Nevriye" diye tezahüratlar yapılıyordu. Nevriye takım toplu halde sahaya çıktığında daha kalabalıklaşmış olan taraftarlar tarafından büyük sevgiyle anıldı.

Matovic ile Horakova ısınmaya çıktığında da onlara protesto sesleri yükselince oyuncular gülüyordu, yabancı oyuncuların arkasından Fenerbahçe kaşarları... diye tezahürat etmeleri de ilginçti.
Neyse bir süre sonra ingilizce bildiklerini gösteren .uck you Matoviç sesleri yükseldi.
Lazslo Ratgeber'de sahaya adım attığında İvana gibi "Ratgeber Ratgeber .uck you Ratgeber" şeklindeki hoşgeldin selamlarını gülümseyerek aldı, devre arası önlerinden geçerken de aynı ilgiyi esirgemediler.

Bizim salonda son zamanlarda ışıl hariç diğer oyuncularla yabancılarla koçlarla falan böyle toplu halde sevgi gösterileri pek olmuyor. Genelde makara olsun diye yüklenilen ışıl fazla sivrilmeseydi belki onu da kimsenin ipleyeceği olmazdı, zafer kalaycıoğluna geçen sene kendimizce haklı olarak yapılan protestolar haricinde koçlarla pek temasımız olmazdı.

Takımımız anonsla resmi ısınma periyodu için sahaya evsahibinden önce çıkıverdi, aralarında Tammy Sutton Brown'un olduğunu Anete'nin kadroda olmadığını farkettim. Takım çıkarken başlayan uğultu üstüne Fenerbahçe kaşarları... temposu sonrası üçlü çekerek a.....a....koyayım Fenerbahçe şeklinde döndürmeye başladılar, üstüne mehter yaparak Fenerbahçe köpeğine şampiyon Fener yazma arzularını dile getiriyorlardı ki kendi takımlarının çıkışı anons edildi.

Takım sahaya çıkmadan önce medical park ve gs bayraklarını sallayan görevliler diziliverdi.
Maçtan önce minibüste denk geldiğimiz birisi animasyon grubu anonscusu olduğunu anlatıyordu, orada söylediği gibi tshirt-şapka yanısıra medical park check up hediyelerinin de olduğu maç öncesi ve devre arası basket atma yarışmalarını idare ediverdi. Bizim Acıbadem sponsorumuzun taraftarına herhangi bir check up falan hediye ettiğini henüz görmedik.


Evsahibi takım taraftarlarının üçlüsü ardından tribüne çağırılarak vur-kır-parçala bu maçı kazan sesleriyle ısınmaya başladılar. Sahaya çıktığı anda olduğu gibi ısınmalar sırasında da ışıl alben'e ilgi gösteriliyordu, çoğunlukla bench arkasına yakın tarafta toplanmış taraftarlar oyunculara bireysel tezahürat etme uğraşındayken anonscunun potaya basket attırma yarışması için çıkardığı sesler zaman zaman bunları bozuyordu.

Salondaki doluluk artmıştı, çoğunluğu maraton tribününde toplanan tezahürat edecek taraftarlar haricinde pota arkaları boş sayılırdı. Saha içi koltuklar zaman ilerledikçe gelen sahiplerince dolduruldu, protokolün sol tarafı sağ tarafa göre biraz daha doluydu, salonda maç vakti yaklaşık 3500 kişi vardı.

Maç başlamasına 10 dakika kadar varken birden bire arda turan büyük kaptan vs. tezahüratları başladı, uzun bir süre devam etti. Sanki salona gelmiş gibi herkes ayaklanıp kafayı protokolün oraya çeviriverdi ama kimse farkedilmiyordu, büyük ihtimal başkanları gelince mesaj vermeye niyetlendiler.

Ben salona giren Fenerbahçeli tanıdıkları bulmak için turlarken, anonscunun mikrofonu bir ufaklığa verdiği sesten anlaşılıyordu, küçük taraftar salondakilere rerere-rarara... yaptırdıktan sonra haydi cimbom haydi, tam zamanı şimdi... diye tezahürat etti.
Takım anonsları bizim oyuncuların şiddetli uğultular arasında sahaya çıkıp gene küfürler yemeleriyle son buldu.

Bizim bench yakını pota arkasında elli kişi kadar ufak bir grup taraftar duruyordu, onlar bizim hücum ettiğimiz saha ikinci yarı değişince oradan ayrıldılar.

Maça iyi başlayıp 15-1 lik bir seri yiyerek kontrolü kaybediverdik, hakemlerin verdikleri kararlar oyuncuların sinirlerini bozup sürekli itiraz etmelerine sebep oluyordu, devreye biraz daha yakın skorla gitsek iyi olur diye düşündüysekte olmadı.

Erken faul problemine girebilecek olan tamika yaptığı abartılı itirazlarına rağmen maçı tamamlayabildi, onların bu cüretkar hallerini biz ağzımız açık izleyiverdik.

Maçtan önce pota arkası tribüne yığılı duran sopalı bayraklar, ikinci devre başlamadan önce diğer pota arkasında duran ufak grup buraya geçince hızlı bir şekilde tribün liderleri tarafından hepsine dağıtılıverdi. Bizim takım bu tarafa hücum edip faul falan atarken dikkat dağıtma çabaları sergiliyorlardı.

Zaman zaman molalarda başlattıkları kupaları şirketlere bırakmayalım tezahüratı ise adı medical park olan bir takım için garip kaçıyordu. Kendi takımları faul atarken karşılıklı tezahüratlara devam ettikleri de oluyordu.
Bazen maraton tribün kendini tezahürata kaptırmışken, top bize geçince salonun geri kalanından ıslıklar yükselince onların da tezahüratı kesip baskıya yönelmesi gibi güzel örneklerde gördük.

İkinci yarı onları sıkıntıya sokacak bir performans sergileyemedik, rakipteki yabancı oyuncuların faul yaptıkları pozisyonlarda dahi provokatif tavırlar sergilemesiyle salondakilerde bu itirazlara katılıyordu, dışardan şut tehdidimiz Anete'de olmayınca zayıf kaldığından sık sık içeri katetmek zorunda kalıyorduk, dayak yiye yiye potaya ulaşmak bizim oyuncuları oldukça yıprattı ve yıldırdı.

Bizim oyuncu top rakibin ayağına çarptı diye itiraz ederken hakemler hiç oralı bile olmuyordu, Birsel darbe aldığı bir pozisyondan sonra iyice sinirlenip kenara gitmek istedi, kenara alınınca da direkt yerine oturmayıp pota arkasında ki boş alanda bir kaç tur ileri geri yürüyüp sonra yerine geçti.
Bizim salonlarda kendi kulübümüzün isteğiyle güvenlik sorumluları tarafından kendi taraftarlarına yaşatılan zulüm buralarda hiç göze çarpmıyordu. Maçı takip ederken bir yandan da bu durumları konuşuyorduk, kendi salonlarımızda hem güvenlikçilerle hem de çökçök taraftar profiliyle uğraşmaktan insanların sinirleri bozuluyordu.

Burada tribünün en ön sırasına demirlere kadar taraftarlar yığılmış, set üzerinde birden fazla kişi çıkmışken aralarda gözüken tek tük birkaç özel güvenlik ise ayakta duruyor ve kalabalık içinde kaybolmuş haldeler.

Bizim salonlarda ise en ön sıralar boş tutularak oralara güvenlikçileri oturtuyorlar, aradaki koridor boşluğuna kimsenin doluşmasına izin verilmiyor, aşağıdan tribünü idare edecek bir kişinin sete çıkmasına zor zar ikna oluyorlar.

Bunun yanısıra bir de gereksiz yerleri işgal eden pasif seyirciler nedeniyle tribün bütünlüğü sıkıntılı oluyor, Abdi İpekçi'de ise maraton tribününe oradan bileti olsun olmasın yerleşen bütün taraftarlar tezahürat etmek için gelmişlerdi. Bazen yukarılardan girilen tezahüratlar aşağıdan farklı girilen başka bir tezahüratla karışıp senkronları bozuluyordu. Genelde maçın gidişatı iyi olunca salonun oturarak maçı izleyen seyircilerini de ambiansa katmakta sıkıntı çekmediler.

Salondaki en sağlam güvenlik önlemleri bizim takıma değil de maçın hakemlerine yönelikti. Protokol tarafında alttan giriş çıkış yapan hakemler için oraya sağlı sollu ellerinde kalkanlarıyla çevik kuvvet elemanları yığılıverdi. Maçı saha içi koltuklarda oturarak takip eden polisler hakemlerin geçiş vaktinde talimatla hazırlanıyorlardı. Gerçi bu maç çoğunlukla skorda önde olmalarından ilk maçtaki kadar yabancı madde tehlikesi yaşamadılar.

Her ne kadar ilk maçtan daha sakin bir ortam olsa da, zaman zaman verilen kararlar tepki çekiyordu. Hakem noluyor, .ötün başın oynuyor seslenişleri yanısıra "şampiyon olmamız engellenemez" gibi tezahüratlar ise ulan kim sizi engelliyor, hacettepe bile size çalıştı diye bize ironik geliyordu. Azizin uşağı .bne hakemler tezahüratı bench arkasından yükseldiğinde oraya yakın olan setteki tribün amigosu bir anda o tarafa doğru onları susturmaya gidiverdi.

Nevriye Yılmaz'ın sakatlık probleminden sonra iyi durumda olmadığını önünde yuvarlanan topa eğilemediği ve fast break yediğimiz pozisyonla daha net görüverdim. İçeriden oyunlarda yaşanan sertlik dozajı uzunlarımızın yorulmasına ve zaten Fowles karşısında sıkıntılı olduğumuz ribaundlarda iyice güçlük yaşamamıza yol açtı.

Horakova rakibinin karın boşluğuna gelen dirseğini yediği anda acıyla yerde kıvranmaya başladı. Biz tribünde bu pozisyonu görünce çevredeki evsahibi seyircilerin az olduğu ortamda oha bu nasıl faul olmaz diye ağzımızdan çıkan refleks tepkiyi durduramazken; maçın hakemleri pozisyonu devam ettirdi. Önündeki pozisyonu gördüğü halde hakem eliyle devam işareti yapıverdi, oyunu da ilk başta durdurmadılar, oyuncu yerde kıvranırken bir süre devam etti.

İkiyüzlü hakemler daha sonra başka bir pozisyonda gs oyuncusu ayağı kayarak diğer sahada yerde kalıverdiğinde ise salondan yükselen uğultuyla hemen oyunu durduruverdiler.

Evsahibi takım hocası olduğundan olsa gerek maç boyu bu cesaretle yerinde duramayıp herşeye itiraz edip yalvarıp yakardı, sürekli kendi alanını ihlal ederek sahanın içine girip durması dikkat çekiciydi, bakalım Caferağa'ya geldiğinde nasıl kuzu olacak.

Takımımız maçın ardından kendi bench tarafına ters yerdeki koridordan çıkmak zorunda kaldı, tabii o tarafa yönelirken rahat bırakılmadılar.
Bizim salonda "...koyduk mu" yapılıyor olsa hemen bunu ilk falan filan yapmıştı bize ait değil diye keserler devam ettirmezler, ama buradakiler kim neyi önce yapmış umrunda olmadan maksat eğlence olsun diye yapıyorlardı.
Galibiyeti kutlayan galatasaray oyuncuları taraftarlarıyla karşılıklı cimbombomum benim biricik sevgilim... yaptılar. (şimdi yazarken zorlanınca daha iyi farkettim de cimbombomum nedir yahu kulağa ne absürd geliyor)
Ortaya davet ettikleri ışıl'dan belki de bu sezonun son üçlüsünü isterlerken, o da büyük yıldız havasıyla eli kulağında herkesi ayaklandırıp tezahüratı başlattı, bir maç önce kendisine küfür edenler bir maç sonra böyle yalamış oldular.

Salondan çıkışta galatasaraylı arkadaşla minibüse bindiğimizde, minibüs arkasını dolduran Fenerli ağabeylerle tesadüfen karşılaştım, minibüste galatasaraylıdan çok Fenerli olması da ilginç olmuş oldu.

Bizim için birçok zorlukla geçen bu sezonun sonunda gelecek şampiyonluğun anlamı çok daha büyük olacaktır. Bu nedenle Caferağa'da hem sahada hem tribünde ölümüne savaşacak bir bütünleşmeyi sergilemek için bütün hazırlıklarımızı yapmalıyız.

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Etiketler