15 Kasım 2008 Cumartesi

Fenerbahçe Salon Sporlarında taraftar ilgisizliği sorunsalı ve Alba Berlin Örneği

Her fırsatta övünür Fenerbahçeliler 25 milyon taraftarımız var diye ama 15 milyon
insanın yaşadığı koca İstanbul'da O 25 milyon içinden nedense 12 bin kişilik Abdi İpekçi'yi , 1500 kişilik Caferağa ve 50.yıl,Haldun Alagaş gibi
salonları bir türlü dolduramaz.
Ve bin bir türlü bahane uydurulur hep.Bence hiç bir bahane yok.
Uzun uzun Spor Kültüründen,taraftarlık anlayışından,günümüz toplumunun türlü eğlence anlayışından,ekonomik şartlardan bir sosyolojik analiz yapma
gereği duymayacağım.
Hafta içi Sofya da oynanan CSKA Sofya - Fenerbahçe Erkekler Voleybol
Şampiyonlar Ligi maçındaki salon atmosferini hatırlamak yeterli.
1500 kişilik salon full ve maç boyu susmadı.
Bir Bulgaristan ,CSKA Sofya kadar olamıyorsak yazık.
Yeni Salon Projesi ''Fenerbahçe Ülker City''nin bu soruna son çare olacağı yazılıp,çiziliyor.Ben hiç sanmıyorum.
Hazır madem bu konu gündemde iken,4 yıl önce bir Alba Berlin -
Efes Pilsen maçı sonrası Kaan Kural'ın yazdığı ''Alba Berlin Dersleri'' yazısını koyayım da belki organizasyon,taraftar desteği anlamında
bir örnek ,bir ders olur. (Gene hiç sanmıyorum)

ALBA BERLİN DERSLERİ


Avrupa Ligi'nde iddiası kalmayan Alba Berlin'in Efes maçında yaklaşık 6500 seyirci vardı. Bu sezon zaten hiçbir maçta doluluk oranı %70'in altına inmemiş. Takımlarına çok bağlı bir kitle bu. Üstelik sadece son 5-6 yıl içinde yaratılan bir kitle.

Alba, basketbolün sadece sahada alman sonuçtan ibaret olmadığını anlamış, takımını sadece kazandığı için değil, başka nedenlerle seven bir kitle yaratmış. Max Schmeling Halle'nin içinde McDonalds'dan, Nestle'ye, Klausthaler den, Ahmet Usta'nın Döner Evi'ne kadar 20 civarında küçük dükkan bulunuyor. Spor salonundan çok bir alışveriş merkezinin "food court"u gibi. En ortada ise büyük bir Alba Store yer alıyor. Işıklandırması, giris-çıkışları, havalandırması, salonda görev yapan yüzlerce personeliyle gitmesi keyif veren bir spor salonu, bir eğlence merkezi yaratmışlar.

Tribünlerde herkesin kendine ait yeri belli, modern koltukları var. Dans ekibi, maskotu değişik ve ilginç gösterilerle sürekli seyircileri eğlendiriyor. Yarışmalarla 1 haftalık tatilden, tişörte kadar büyüklü küçüklü hediye dağıtılıyor. NBA usûlü dumanlı, lazer gösterili tanıtımlarla oyuncular anons ediliyor. Profesyonel bir sunucu maçın her anında seyircilere kimin sayı attığını, hakem düdüklerinin anlamını anons ediyor. Albatros isimli haftalık son derece kaliteli bedava dağıtılan bir dergileri var.

Dev bir aktivite

Bu arada hafta boyunca metrodan, yerel televizyona, gazetelere her yerde maçın tanıtımları ve reklamları dönüyor. Daha sayamadığım onlarca şey oluyor maçla ilgili. Maç dev bir aktivitenin, hiç bitmeyen bir aktivitenin bir parçası. Ve herkes bu aktivitenin bir şekilde içine çekiliyor. Alba bunu başarmak için NBA örneğini doğru olarak Berlin'e uygulamış. Ve NBA standartını yakalamışlar. Bütçelerinin büyük bir kısmını organizasyonu mükemmelleştirmeye ayırmışlar. "Biraz gazete ilanından keselim de şu Evans'ın yerine daha iyi bir guard alalım" dememişler. Çünkü kadroların gelip geçici, organizasyonlar ve kurumların ise kalıcı olduğunu biliyorlar. Sahada büyük bir başarı kazanamamayı da dert etmiyorlar. Alba 5-6 yıl içinde takımına bağlı seyircisi olan, kendi bütçesini yaratan, sevilen, doğru bir kulüp olmuş. Takımı nasıl olsa kurarlar. Bildik klişeyle kapatalım: "Bu maçtan çıkarılacak çok ders var." Anlayana.

Kaan Kural - 07 Şubat 2004 Cumartesi, Vatan

NOT:
Bu yazı başka hiç bir yerden alınmamıştır.

4 yıl önce arşivime almıştım ve her sene bu konu gündeme
geldiğinde çıkarır
her yere yapıştırırım.
Çünkü çok önem verdiğim bir konuda hayalimdeki
salon projesidir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Etiketler