1 Kasım 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Tarsus Belediye 98-82 (Salondan İzlenimler)


Pastırma yazı havası dedikleri türden bir pazar günü Kadıköy'ün merkezindeki ufak salonumuza giderken etrafta gezip tozan yüzlerce insandan oluşan kalabalığın arasından sıyrılıp, bayan basketbol maçına yetişmek için slalom yaparken insan kendini bir garip hissediyor.
Maç saatine on dakika kadar varken salon önüne varınca ufaktan bir 15-20 kişilik kuyrukla karşılaşıp, benden önce gelip kuyrukta olan arkadaşlarla bu sezonda beş lira olan biletimizi alıp Caferağa sezonumuzu açıveriyoruz.

Salona girdiğimiz gibi ayak alışkanlığıyla direk sol taraftaki merdivenlere yolalıp etrafa bakıyoruz, oyuncular ısınmalarını tamamlamakla meşguller, taraftarlar ise duvar dibindeki blokta yerleşmekteydiler. Daha önceki sezonlarda tezahürat eden taraftarların toplandığı sahaya yakın olan set önü küçük blok kısımda boşluklar vardı, burası maç vakti oturan taraftarlarca dolduruldu. Ya o kısımda kombineli taraftarlar olduğundan, ya da kendi tercihleriyle olmak üzere tezahürat edecek kitlenin tamamı duvardibindeki blokta toplanıverdi. Bir kısmı Fenerbahçeliler derneğinden olanlar, bir kısmı münferit salon takipçileri, bir kısmı benim gibi farklı grup eskilerinden, aşağı yukarı yarısı da Genç Fenerbahçeliler ağırlıklı olmak üzere 100-150 kişi duvardibi blokta aşağıdan yukarı yarısına kadar dolduruverdi.


Olduğumuz köşe noktadan salonun geneline bakınca ilginç bir doluluk oranı göze çarpıyordu. Maç başladığı vakitten sonra yetişenlerle birlikte o duvardibi blok haricinde salonun diğer ucuna kadar uzayan geriye kalan kısım, oturan taraftarlarca %80 doldurulmuştu ki, böyle derbi ve gerilimden uzak normal bir sezon maçı için 1000 civarı rakam olacağını düşündüğüm ciddi bir topluluk vardı. Gerçi benim de geçmiş sezonlarda normal sezonun her maçına geldiğim söylenemez, onun için belki eskiden de bu seviyede bir maçta böyle dolulukta oynanmış gözden kaçırdığım maçlar olmuştur. Bu maça olan ilgide havanın güzel olması, takıma yapılan ciddi yatırım ve gelen yıldız oyuncular, bayan basket takımımızın bu sezon Caferağa'da ki ilk resmi maçı olması, pazar günü diğer branş maçlarımızla fikstür çakışması olmaması gibi etkenler rol oynamış olabilir.

Takım oyuncularının anonsları alkışlarla karşılanması ardından başlayan tezahüratlar uzun süre kesilmeden devam etti. Yaklaşık bir beş dakika boyunca Fenerbahçe sen çok yaşa canım feda olsun sana.... diye kimi zaman atılan sayılarla yükselen tempoda sürdürüldü. Bu hafta yabancı kontenjanına takılan oyuncumuz Anna Vajda tam karşımızdaki benchin biraz dış kenarında maçı takip ediyordu. Maça oyuncuların iyi girmesiyle açılmakta olan fark maçın rahat gideceğine dair erkenden fikir oluşturdu. Böyle olunca tribündekiler de daldan dala atlaya atlaya dillerine ne geldiyse söylediler. Herhalde saymaya kalksaydım, bir maç boyu 20'den fazla farklı beste söylenmiştir. Zaman zaman sahadaki mücadele kapılan top, güzel bir sayı aksiyonu tüm salondan daha yoğun alkışlarla tepki alıyordu.

Pota arkasında elinde istatistik kağıtlarıyla maçı takip edenler arasında basketbolu genç yaşta bırakan eski oyuncularımızdan Şükran Albayrak'ta vardı. Bizim olduğumuz potaya hücum eden takımımız hızlı oyunu hızlı paslarla boştaki oyuncularla tamamlamaya devam edip ilk periyotta yüksek bir yüzdeye ulaşıverdiler. Özellikle tam bizim önümüzdeki köşeden sık sık bomboş dış atış kullanma fırsatı yakaladık ki, bu da hele ki top Taurasi eline geldiyse basketin geleceğini hisseden bize eğlenceli geliyordu, Taurasi Caferağa potalarını sevdiğini gösterircesine şutlarında isabetle Spartak Moskova ile ağırladığımız günde kaldığı yerden devam ediverdi, maçın ikinci yarısında ise fazla süre almayıp dinlendirildi.

Horakova oyuna girince farkın açık olmasına rağmen rakibin pota altından topu rahat oyuna sokmasına fırsat vermeyen agresifliği hoşuma gitti, tam saha baskı uygulamamız gereken durumlarda faydalı olacaktır. Bir de Ömer Onan gibi topla hızlı halde bodoslamasına penetreler yapabiliyor. Bizim taraftar ikinci periyot aynı temposunda tezahürata devam ederken Tarsus ekibinin sayıları da gözden kaçmıyordu, bir yandan tezahürat ediliyor, diğer yandan devre sonuna doğru çok sayı yedik yahu deniliyordu. Fenerbahçe Oley sesleri arasında devre bitiverdi.

Sigara içmeye vs. dağılanlar sonrası devre arası zamanı öldürmeye başladık, maç yüz olur mu diye birbirimize soruyorduk. Batur ağabeyin yanında Ömer Koçsan yerine Kıvanç'ı görmek garip kaçıyordu. Aynı şekilde maç anonslarını yapan kişide değişmişti. Maçta protokol tribünü boş sayılırdı; Murat Özaydınlı,Semih Özsoy ve divan kurulu başkanı Yüksel Günay vardı. İkinci devre başladıktan sonra dışardan getirdikleri Fatih GFB pankartını asacak yer bulamayıp protokolun olduğu kısma geçmeye çalışan iki tane genç görevliler tarafından durduruldu, yöneticilerin önünden geçip pankart asmaya kalksalardı ne kadar ilginç bir görüntü olurdu diye düşünmedim değil. Bu sonradan gelenlerle sanki bağıran taraftar sayısı daha da artmıştı ama farklı semt gruplaşmalarıyla iki üç farklı yerden tezahürat değiştirmeler için çekişme olduğu anlaşılıyordu.

Üçüncü periyotta takım bizim olduğumuz tarafta potayı savunur olunca zaman zaman onları savunmaya gayret edecek şekilde gazlamaya alkışlamaya başladık. Bu sezon yeni yeni duyduğum birkaç tezahürat daha söylenmeye başlandı, bir süre bunları ezberlemeye uğraşıp maçı izleyerekten geçiverdi. Yürek var vuruşmaya,soluk var harcanmaya, canlar var verilmeye Fenerbahçeye... geçen sezon sonlarında üretilmiş güzel bir beste olsa da doğal olarak herkesin bilip ezberleyebileceği türden değildi. Anca böyle tezahüratçı kitlenin kendi içinde söyleyip durduğu bazı yeni besteler daha söylendi. Son bursa deplasmanında söylenen fırtına bestesini de biraz söyleyenler oldu, tam bilmeyince katılmakta güç oldu.

Sonra maçı izlemekte olan salonun kalan kısmı hatırlanıp ayağa davet ediliverdiler, karşılıklı olarak Fenerbahçem benim biricik sevgilim... üç tur yapıldı ve alkışlarla bitirip oturdular. Tabii ayaklanmış kitle artık oturduktan sonra milyonlarca söyletebilmek için tekrar onları ayağa davet etmek için uğraşmaları uzun sürdü. Ayağa kalkmayan cimbomlu olsun gazlarına rağmen ikinci defa ayağa kalkanlar fazla olmadı, milyonlarca yapılaraktan farklı devam eden maçın dördüncü çeyreğini takip etmekteydik. Zaman zaman aşağıdakilerle yukarıdakiler karşılıklı tezahüratlar ediverdi. Bir yandan da yukardan girilen saldır temalı besteleri aşağıda setin önünde duran Ayhan ağabeyin yanındaki GFB'li çocuk yahu maç kaç fark olmuş, makara yapın makara diye susturmakla uğraşıyordu.

Maçın son periyodunda oyundan çıkan oyuncular alkışlanırken, hayranı bol olan Penny Taylor'un daha çok alkış aldığı dikkat çekiyordu. Artık oyuncuları tezahüratlamak lazım diyerek kaptandan başladık. Herkes yılar Nevriye Yılmaz tezahüratlarına oturduğu yerden alkış tuttu, üstlerdekiler tekrar ederek kuvvetle sürdürünce Nevriye bu sefer ayağa kalkıp teşekkür etti. Ben Nevriye'nin yanında oturan Penny'e geçerler diye düşünürken, Birsel Vardarlı sesleri yükseliyordu. O da alkış tuttuktan sonra Taurasi Taurasi Oley oley oley tempoları bir süre salonu çınlattı. Taurasi oturduğu yerden işaret parmağıyla müzik notası tutar gibi tezahüratlara katılıp sonra da alkışladı. Penny Taylor oley seslenmeleride ondan gelen yanıtla son buldu. Oturmakta olan Horakova'ya tezahürat yapılır gibi oldu, sonra atkılı açılsın samanyolu başlasın denilerek samanyolu yapıldı.

Bu esnalarda maçta skor 100'e yaklaşmaktaydı. Acaba oyuna giren genç oyuncular skoru 100 yapacaklar mı diye düşünürken, tribündekilerden 100 100 100 tempoları tutulmaya başlandı. Ama Olcay ve Özge'nin verdiği ışığı Devran'da görmek imkansızdı. Koç oyuna soktuğu Olcay'ı bir hatasından sonra uyarmak için kenara alıp tekrar oyuna soktu, arkadan gelerek yaptığı blok salondan büyük alkış aldı. Özge'de oyuna girdikten hemen sonra sayı buldu ancak Devran için olumlu konuşmak zor, bana göre takımda ki uzunlara antrenman vermek ve tercümanlık yapması yönünden faydaları haricinde geçen sezondan beri bir özelliğini göremedim. Bir de maç çıkışlarında kocaman bir gülümsemeyle salondan ilk çıkanlardan olur.

Maçın sonlarında 100 sayıya ulaşılmasını isteyen taraftarlar oyuncuları biraz daha gazlamaya başladı ama 98'de takıldık. Alkışlarla takım tribüne geldi, yakınımızda toplanıp eller ortada Fenerbahçe çekip tekrar alkışlarla dağıldılar. Sarı-Lacivert çekilmeden şeref tribününe doğru yöneldiler, onlar oradan çıkışa giderken herkes yılar Nevriye Yılmaz sesleri ortalığı çınlatıyordu. Taraftara dönerek el salladı, röportaj için sahada kalan Birsel'e de tezahüratlar oldu. Salon hızlı bir şekilde dağılırken, pankartları toplayanlar dışında kalan yoktu. Bizim maçın bitimiyle sahaya ısınmaya giren yeşil formalı erkek takımının hangi takım olduğunu çözmek için bir süre daha duruverdik. İstanbul Dsi ile Şişli takımları maç için ısınmaya başlarlarken biz de çıkıverdik. Dışarda oyuna sonradan giren genç oyuncular aileleri ile buluşuverdiler, as oyunculardan çıkanları göremedim. Koç Ratgeber'de dışarı çıktığı gibi yakınlarıyla görüşüp onlardan aldığı sigarayı yakıverdi. O galibiyetin keyfiyle sigara tüttürürken biz de eve doğru yola düşüverdik.

2 yorum:

  1. Kerem'cim teşekkürler.Emeklerine sağlık.
    Coskulu ve güzel bir tribün atmosferi vardı TV'ye yansıyan.1000 civarı rakam çok iyi.
    Devran hakikaten olmayacak.
    100.sayıyı nasıl yapamadı yahu :))

    YanıtlaSil
  2. Elinize yüreğinize sağlık...Yazınızı okurken ben de maçta gibi hissettim kendimi. Taraftar gözüyle yorumlar daha güzel oluyor. Önümüzdeki maçlarda da yazılarınızı bekliyoruz.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Etiketler