Galatasaray üzerine yaptığım eleştirilere “öfkelenen” çok Galatasaraylı yönetici ve okur var. Okuyucuların bir çoğundan mail - telefon - faks yolu ile tepki alıyorum.
Genelde “başka takımları örnek göstererek”, çok sert, hatta bazen “hakaretamiz” ifadelerle “Onlar yapmıyor mu, onlar daha iyi mi, onlar, onlar.” diyen diyene!..
Ben “falan takım da ..” diye başlayan ve hemen “mukayeseye girilen” lâfları, eleştirileri sevmem. Ben “Galatasaray’ı eleştirirken” hep “Galatasaray nasıl olmalı” ya da “Galatasaray böyle olmalı” diye düşünür, öyle yazarım.
Mesela, “falan takımın oyuncusu ‘öyle’ diye, Galatasaraylı futbolcu ‘öyle’ olamaz, Galatasaraylı futbolcu ‘Galatasaraylı’ futbolcu gibi olmalıdır!..”
Başkanı da “öyle”, yöneticisi de “öyle”, teknik direktörü de “öyle” olamaz, “Galatasaray’ın başkanı, Galatasaray’ın yöneticisi, Galatasaray’ın teknik direktörü gibi” olmak zorundadırlar, olmalıdırlar!..
Mesela, “Seni gece evinden aldırırım” diyen bir yönetici, “Galatasaray yöneticisi” olamaz ve olmamalıdır!..
Mesela, maçın başından sonuna kadar “hakemle didişmeyi marifet sayan” kaptan, “Galatasaray’ın kaptanı olamaz” ve olmamalıdır!..
Mesela, hakemin takımları aleyhine çaldığı her düdükte hakemin başına toplanıp itiraz eden, her türlü çirkinliği yapan futbolcu, “Galatasaray futbolcusu olamaz”, olmamalıdır!..
“Bunlara müsamaha eden, önleyemene” teknik adam, yönetici ve başkan, “Galatasaray teknik direktörü, yöneticisi, başkanı olamaz”, olmamalıdır!..
Mesela, “kim olursa olsun” antrenman yaptırdığı sahaya “kendisinden ve yardımcılarından başkasının girip”, hem de “futbolcularla bire bir görüşmeler yapmaya kalkışan” ve yapan kişilere “sesini sedasını çıkarmayan, çıkaramayan” bir teknik adam “Galatasaray teknik direktörü olamaz”, olmamalıdır!..
Lâfı fazla uzatmamayım, sanırım “meramımı anlatmışımdır” ve işte “bu meramın ışığında” diyorum ki:
İki Sivasspor maçında “kaptan” Ümit ile başlayıp, Bilica’ya “yumrukla karışık Osmanlı Tokatı atan” Emre’ye kadar, Arda’nın, Sabri’nin, Barış’ın, Baros’un ekranlara yansıyan görüntülerinden utandım; bir spor insanı olarak da, bir spor yazarı olarak da, bir “Galatasaray sempatizanı” olarak da, utandım!..
“Efendim hakem.” ya da “Efendim rakip oyuncu.” şeklindeki mazeret ve bahanelerinin arkasına saklananlara derim ki; “Bu, kaçıncı ve bu, kaç yıldır?..”
Bu “adlarını yazdıklarım” artık hem de “tescilli” sabıkalı hâline gelmişlerdir ve ne yazık ki, “genç futbolcuları” da kendilerine benzetmektedirler; tıpkı Barış gibi!..
Galatasaray şampiyon olur, olmaz, Saracoğlu’nda final oynar, oynamaz, “hayal ile gerçeği karıştıranlar” ve “gerçekleri görmeyenleredir” sözüm; “Galatasaray önce Galatasaray gibi olmalı”, sonra olacaksa, şampiyon, oynayacaksa final oynamalı!..
Bu arada, “bazı” Galatasaraylı yazar - çizerin “övgü ile söz ettiği” hakeme de bir paragraf açayım:
Daha maçın 10’uncu dakikasında “zaman çalmaya başlayan” bir kaleciye, ancak 90 artı 4’te sarı kart çıkaran bir hakeme “hakem” denir mi?..
Dahası, o “Osmanlı tokadını atan” futbolcuya “kırmızı kartı çıkaramayan” hakeme “hakem” denir mi?..
Kendisine “36 kısım tekmili birden” itiraz eden, “yüz hatlarıyla niyetinin ne olduğunu” da çok iyi belli eden Baros’a “sarı karı gösteremeyen” bir hakeme “hakem” denir mi?..
“İtiraz üstüne itiraz eden” Sabri’lere, Barış’lara arkasını dönüp kaçan hakeme “hakem” denir mi?..
Şimdi bana “bir yığın okuyucum”, diyecekler ki; “Sen Sivassporluların yaptıklarını görmedin mi, kör müsün?..”
Ben “Sivasspor’u yazsam, görürdüm, ama ben Galatasaray’ı yazıyorum ve Galatasaraylıları görüyorum!..”
0 yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.