7 Şubat 2009 Cumartesi

Nur İçinde Yat İslam Baba !!!!!!!!!!




Türk Spor Basınının Efsane Duayen Kalemlerinden İslam Çupi'yi Ölümünün

8.yılında Rahmetle,Sevgi ve Saygıyla anıyorum.

Nur içinde yatsın.Mekanı Cennet Olsun !!!!!!!!



İSLAM ÇUPİ KİMDİR?


1932 yılında Arnavutluğun Başkenti Tiran'da doğan İslam Çupi, gazetecilik mesleğine Günlük Spor Gazetesi'nde spor muhabiri olarak başladı. Son Havadis, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Akşam, Tercüman ve Milliyet gazetelerinde 44 yıl Gazeteci -spor yazarı olarak çalıştı.

''Arnavut Prensi'' Baba Hakkı'nın deyimi ''Sporun Balzac'ı'' olarak anıldı.

Türkiye Spor Yazarları Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi, sürekli basın kartı sahibi olan Çupi, 6 Şubat 2001 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetmişti.


Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Spor Yazarları Derneği yarışmalarında birincilikler kazandı. Gazetecilik yaşamı boyunca da değişik alanlarda 26 ödüle adını yazdırdı. Basın Şeref Kartı sahibi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesiydi. Bir dönem Türkiye Spor Yazarları Derneği Asbaşkanlığı görevini de üstlenmişti. Evliydi. Bir kızı ve bir torunu vardı. Ve bu dünyadan göçtü, gitti. Ölümsüzlüğe doğru.

Fenerbahçe Yönetimi yeni yapılan Fenerium Tribünündeki Basın Tribününe

onun adını vererek güzel bir jest yaptı.


Çupi'nin yazıları ('Futbolun Ölümü'... ' Olaylar, Sağbekin Lahana Dolmasını Yemesiyle Başladı') adlı kitaplarda toplanmıştır.


Çupi sadece iyi bir Fenerli değildi. Gerçek bir futbol (ve genel olarak spor) aşığıydı. Keskin gözlemlerini müthiş renkli bir üslupla yazılarına aktarırdı.


****************************

"İslam Çupi gibi olmak!"


Spor yazarlığına her başlayanın hedefi buydu. Hala da bu!... Aralarından büyük gazeteciler, ünlü muhabirler, yazarlar, müdürler çıktı. Ama hiç kimse "İslam Çupi" olamadı.


********************************************


NELER YAZMIŞTI ?


"Türkiye'de, Fenerbahçe Cumhuriyeti sağlıklı başarılı ve ilkse bu ülkede her şey mutlu ve huzurludur. Esnafın yüzü güler, parakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar, sinemalar, sazlar, barlar meyhaneler fuldur. Stadlar Türkiye'nin her vilayetinde lebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür, i...ler diye uğurlanmasına rağmen. Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, ADI KONAMAZ ... "


***************


''Türkiye'de Fenerbahçe Amerika'dir,öbür kulüpler bütün dünya...Bütün dünyada darbeler bir kelle düşürüp yerine başka kelle koyabilir, sosyalizm, komünizm beklenmeyen yumuşama resitalinin tuşlarına doğru parmak uzatabilir, utanç duvari, özgürlük kuleleri, yıldızı tek ve kırmızı saraylar yerle bir edilebilir, dünya döner, yaşam bir başka biçimde çığlıklar atar sabahlara...Ama paranın tek sahibi giderse, hayat biter. O zaman dünya rekabeti değil, dünya mezarlığı kurulur bu yaşı başı belirsiz yuvarlak kürede...''


**********************************


Bordeaux Stadi kapali trıbunlerine goz attiginizda, belki 17. yuzyilin barok mimarisine benzeyen, sarkiklarla karsilasirsiniz. Bu sarkiklar, o tribunlerde oturan insanlar icin, kafalarinin ustundeki bir kabara civisidir. Batabilir, ama carsamba aksami Bordeaux karsisinda izledigim Fenerbahce, o barok mimarisinin sivri uclu, kabaralarina temas etmeyecek kadar, sahada bir oyun yumusakligi kurdu. Cok vuran Bordeaux forveti arasinda Yasar'in akil almaz mudahaleleri tribunlerde bir arastirma konusu olurken, Fenerbahce defansinda Yasar'in otesinde de kocamanlasan devler vardi.


*******************

"Giresse, Tigana...ama, ondan sonrasi Fenerbahce'nin altinda karavana." ... "Fenerbahce'nin gucunu ve buyuklugunu kabul etmek" istegi. Avrupa'da nerede olursak olalim, vatandaslarimizin vizesiz adim atamadigi bir ortamda Fenerbahce'nin Bordeaux sahasinda adimlarini cok ustaca ve bilincli sekilde atisi da Turk insani icin baska bir gurur ve kisilik bulma belirtisiydi "


************************

İki G.Saraylı kardeşin dramı

İslam Çupi 05-09-2000


Futbol Federasyonu üç yıl önce ihale ile Teleon'a verdiği Türkiye liglerinin naklen yayın hakkını aradan bu kadar süre geçmesine rağmen, şamatasız bir rotaya oturtamadı. Gün geçmiyor ki, bir taksit gecikmesi olmasın, veya mukavele gereği olarak öteki kanallara vermesi gereken görüntü özetlerinde mahkemeye düşecek şekilde ihtilaflar belirmesin.


Üç yıl önce futbol federasyonunun açtığı ihalede birinci lig yayın haklarını Teleon, o zaman rekor denecek bir fiyatla kazanmış herkesin kıskançlığını çekmekle kalmamış, bu işin altından nasıl doğrulacağını dosta düşmana merak ettirmiştir. Aradan iki ay geçmeden umulan dekoder sayısının çok altında kalan Teleon, ihale gereği yerine getirmesi gereken yasal yollardan ayrılarak öncelikle diğer kanallara vereceğini taahhüt ettiği özet görüntüleri durdurmuştur. RTÜK'e yapılan şikayetler, futbol federasyonuna intikal ettirilen sözlü ve yazılı yakınmalar, diğer mahkemelerin bu konuda verdiği olumlu kararlara rağmen, Teleon inadını ve kanunsuzluğunu sürdürmüştür.


Teleon ile diğer TV kanalları arasında yayından başlayan ve etrafı iyice geren anlaşmazlık, ihale ile beliren taksitlerin ödenmemesi ile kulüplerin bütçelerine kadar sıçramış ve yayın ihalesinin tekrar yapılması noktasına getirmiştir işi...


İki Galatasaraylı evlat Cem ve Hakan Uzan üç yıl önce bu ihaleye girerken Fenerbahçeli babaları Kemal Uzan'a bu futbol ticaretinin her şeyini sormuşlar, konuyu her bakımdan didiklemişler, ölçüp biçmişler, ama serginin para edecek malını bulamamışlardır.


Bu mal Fenerbahçe idi. Galatasaray UEFA kupasını, Galatasaray arkasından süper kupayı kazanabilir. Sarı - Kırmızılı ekip Türkiye ligini üst üste dört kez müzesine götürerek güç bir yerli rekor kırabilir. Beşiktaş ve Trabzonspor bir takım yararlı futbol değişiklikleri yapabilir. Öteki lig takımları ne yaşar, ne yaşamaz. Asansördür Türkiye'de, biri iner biri çıkar.


Türkiye'de, Fenerbahçe Cumhuriyeti sağlıklı başarılı ve ilkse bu ülkede her şey mutlu ve huzurludur. Esnafın yüzü güler, parakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar, sinemalar, sazlar, barlar meyhaneler fuldur.

Stadlar Türkiye'nin her vilayetinde lebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür, i...ler diye uğurlanmasına rağmen. Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur.


Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.


Futbol federasyonu Teleon'un hiçbir vecibeyi yerine getirmeyişini kulüpler birliğine danışacağına yürürlükteki mukaveleyi geçersiz saymalı ve yeni bir ihale tarihi ve yeri ilan etmelidir. Çünkü Fenerbahçe Cumhuriyeti, Galatasaraylı Cem ve Hakan Uzan'ın üstüne lanetlerin en sunturlusunu atmıştır.


****************************

Meşhur 3-4 lük GS/Fenerbahçe Maç Yazısı


Yıl 1989. Fenerbahçe 2-2 nin rövanşında Federasyon Kupası yarı final karşılaşmasında Ali Sami Yen Stadı'nda GS ile oynuyor. Şu meşhur 3-4 lük maç.. Yine hepinizin bildiği gibi bir destanın yazıldığı maç..Fenerbahçenin büyüklüğünün bir kez daha tescil edildiği, bu formanın asaletinin tescil edildiği, hele hele bu forma ile "dalga" geçilemeyecek olmanın imkansızlığının tescil edildiği maç...


FENERBAHÇE YENİLMEZ !!


Bu bir Fenerbahce destanidir.

Bu 4-3’luk kupa destanini goren yasi yirmilik Fenerbahce taraftari, bir 30 yil, Galatasaray-Fenerbahce rekabeti soz konusu oldugunda hep bu maci anlatacaktir, boburlenerek Fenerliligini hopurdeterek.


Ve Fenerbahceli su destan maca soyle bir kabadayilik asacaktir. “biz onlara ilk yarida 3 gol avans verip, Galatasaray’i kupada pacavra ettik.”


Ne muthis ne uyunamaz bir kabus ilk devresi idi; Fenerbahce icin.

Baldirina cok iri bir bandaj gecirmis bir Oğuz mac baslamadan once cimene pek nazli koydugu sol ayagi ile Fenerbahce icin sakatliktan sonra gelen bir mutluluk muydu, yoksa hic cozulmeyecek bir bilmece miydi?


Fenerbahce’nin mevsim basindan beri bir turlu klas ve emek disiplinine sokamadigi geri dortlu, Prekazi gibi umulmadik uzak goller vuran, Uğur gibi cok ters gol kontrataklari cikartan, Tanju gibi onsekiz disi ve ici hareketlerde esrarengiz file senaryolari yazan rakipler karsisinda, ne kadar basarili bir defans grafigi cizeceklerdi?


Mac basladiktan sonra goruldu ki, Oğuz’un sol ayagi tanri’dan kendisine verilmis bir sol ayak degil, sonradan takilmis bir tahta bacakti, sanki. en basit top kontrolunu yapamiyor, o sihirli ve rahat driplinglerine kisilik koyamiyor, oyunun Galatasaray orta sahasina dogru kacisini caresiz gozlerle seyrediyordu.Oguz kaybolmustu, arkasindan Fenerbahce kaybedecekti belki de.


Çunku alabora olan Fenerbahce orta saha gemisinden sonra bu alanin gerisinde titrek bir filika gibi oynayan geri dortlu, giderek kabaran ve hasinlesen Galatasaray denizinin ustunde fazla canli olarak kalamayacakti.Mac iri bir orkinos agi gibi oruluyordu, Fenerbahce’nin ustune. cok iyi oynamaya basladigi zamanlar, eksantrik goruntulerle Galatasaray defansinin onleyemedigi gol pozisyonlari buldugu zamanlar, Deda’nin donmus dudugune teknik tavirlar koydugu zamanlar.Ne oldu biliyor musunuz?


Fenerbahce, galatasaray’dan 3 gol yedi.Biri acemi savunma hareketli Ergin’in penaltisindan, ikincisi rakibe sunulmus ters bir kafa vurusundan, ucuncusu yan hakeme gore nizami tv yayinina gore ofsayt kritik bir hareketten.


Fenerbahce ile alay ediyordu; Galatasaray kale direkleri. 3-0 yenik bir Fenerbahce’nin Hasan’in ayagindan cikan volesi bile Galatasaray’in yan odunlarindan birisine vuruyordu.Ne vardi 3-0’dan sonra Galatasaray galerisinde?


Tribunlerin hepsinde, vatandas tribununde basin ve seref tribunlerinde ciklet yerine Fenerbahce’yi cigneyen alayli sapur supurlar ve rakibini kucumseyen dudak valsleri.Avrupa kupasinda final hayali gorurken, kendi hayatini olduren, Turkiye ligi’nde ise bu yil hic dogmamis Mustafa Denizli’nin ortalara cikip piste dikilip, kupanin hic olmazsa yerlisinde yeni bir final hayati aramasi ve bu hayati yakaladigina inanmasi, o kadar dogaldi ki.


Fakat o galata kulesi dibi eski yahudi kilikli eskiciye benzeyen, her mactan once guya galatasaray’i isitan hamamci gorevini ustlenen o alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken , hangi top ilim ve irfanina siginarak eli ile fenerbahce tribunlerine “bes... bes...” isareti yapiyordu.O eli fenerbahce lavabona sokar sonra.


Bitmemis bir macin, en tehlikeli yani “guven”in dozudur.Mustafa Denizli ve takimi macin ikinci yarisina maci kazanmis ekip guveni icinde cikarken, kendi timinin bunyesine 5 yer degisikligi ile baska bir nefs ve hirs sokan Veselinovic’in fener ihtarini, ne galatasaray, ne de Mustafa Denizli ciddiye aldi.


Herhalde kazandigini dusunen bir takim, kaybetmeyi dusunmeyen bir ekiple yarisirken, ne onun kadar inancli, ne onun kadar yirtici, ne onun kadar hirsli, ne onun kadar onurlu olabilir.Bir metafizik gol atan Aykut kaybetmeyi dusunmuyordu.


İkinci devre boyunca galatasaray yari sahasinda seytanin bolerosundan figurler yapan Rıdvan kaybetmeyi dusunmuyordu. Galatasaray yari sahasinin sol tarafina hangi sari-kirmizi futbolcu gelmisse onlari ayaklarindan puskurttugu eterle bayiltan hakan kaybetmeyi dusunmuyordu.


Hele hele 90 dakikanin her dakikasinda, sahanin her yerinde Galatasaray takimi ile tek adammis gibisine mucadele eden, 3 muhtesem gol atan ve simdilerde “turkiye’nin en iyi santrforu” fetvasini cikartan Hasan, kaybetmeyi hic mi hic dusunmuyordu.Bu mac basit bir mac degil, fenerbahce icin bir tarih macidir.


Belki Fenerli bir sair, ileride bu macin ustune soyle bir misra dusecektir:

Fenerbahce yenilmez... Bu forma ile dalga gecilmez!


İslam Çupi


****************

İslam Çupi - 19 Mayıs 1974 :
"Şampiyon olmak mümkün‚ Fenerbahçe olmak imkansız"


****************

İslam Çupi, benim için o dönemin ve her dönemin ender spor yazarlarındandır. Sadece güvenilirliği ve dürüstlüğü yüzünden değil, Hakkı Yeten'in onu 'sporun Balzac'ı' diye tanımlamasına yol açan üslubuyla da. Tiran doğumlu aristokrat Arnavut, koyu Fenerbahçeli Çupi, gazetecilik âleminin en iyi yazarlarından biriydi, halen de öyledir. Akşamları, cemiyet sohbetleri ise apayrı bir fasıldı. Yan yan gelir, barın önüne otururdu. Etrafa şöyle bir göz atardı. Esas olarak, vaktiyle Tercüman'da birlikte çalıştığı sevgili dostu Aydoğdu ağabeyle konuşurdu. Yanına gidip hal hatır sorarsak ilgilenirdi, özellikle sevdiği kişilerle. Ama masalarda öbeklenmiş hevesli gençlere pek iltifat etmezdi. Kaderlerine terk edilmiş bu genç ayaktakımından biri, onun hem dikkatini çekmek, hem de kızdırmak için her zamanki şakayı yapardı: 'İslam ağabey, 2.5 lira versene!' Çupi, bir hışımla taburesinden fırlar gibi yapar, hatta bazen düpedüz fırlar, 'Senin...' diye istek sahibinin peşine düşerdi. Bu 2.5 liranın hikâyesini bilmezdim ama bana İslam Çupi sanki aslında onlara kızmıyormuş da kafa buluyormuş gibi gelirdi hep. İslam Çupi'ye de, öfkelenmiş görünerek kendini bilmezlerin dersini verirken, bıyık altından kıs kıs gülmek yakışır zaten.

Sevin Okyay


0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Etiketler