24 Haziran 2009 Çarşamba

Gerçek bir Fenerbahçelin hikayesi okuyun ve okutun !!!!!

"Yıllar önce, her şeyimi, eşimi, işimi, evimi, evet her şeyimi terk ederek, teknem Maviş ile Kuzey Ege'ye gittim ve 3 yıl oralarda teknemde yaşadım.
Orada, Kuzey Ege'de, o 3 yıl içinde yaşadığım, düşündükçe, hatırladıkça hâlâ gözlerimin yaşla dolduğu bu anımı, orada yaşadığım bu dramı, kaleme almanın tam sırası diye düşündüm."

Yazar bundan sonra teknesi Maviş ile Midilli'ye doğru yola çıktığını, sonunda Kolpos Yares denilen limana demirlediğini ve ertesi sabah bir rembetiko ile uyanışını anlatıyor.
Hemen havuzluğa koşup merakla kim olduğuna bakıyor ve başında kurdelalı fötr şapka, üstünde eski ama temiz ince çizgili lacivert kruvaze takım elbise bulunan 80-85 yaşlarında bir Rum'un bir balıkçı kayığında 13-14 yaşlarında bir kız çocuğu ile şarkı söyleyerek balık sattığını görüyor.
Daha sonra bu ihtiyar Rum Maviş'e yaklaşıyor ve Haldun Sevel'e, hafif Rum şivesi fakat temiz bir Türkçe ile "Siz Türk'sunuz?" diye soruyor."Şaşırdım, 'Evet evet' diye kekeledim. Teknemin Maviş isminin altındaki İstanbul yazısına baktı. 'İstanbul'dan?' diye sordu. 'Evet İstanbul'dan' dedim heyecanla. Sanırım bir dost bulmak üzereydim!..
'Yoksam Fenerbahçe'den?'
'Evet Fenerbahçe'den geliyorum' deyince, ihtiyar Rum'un mavi gözlerinin nemlendiğini gördüm, küpeştemi tutan elleri titriyordu.
Heyecanla sordu. 'Belvu duruyor mu Belvu?'
'Belvu Gazinosu! Duruyor tabii..." diye başlayan sohbet, ihtiyar Rum'un eskiden yaşadığı yerleri ve olayları anlatmasıyla uzadı.
"Todori'yi, Koço'yu, Papazın Bağı'nı (Şimdiki Fenerbahçe Stadı'nın olduğu yer) anlattıkça duygulandı, duygulandıkça anlattı.
Bir damla gözyaşı beyaz sakallarının arasından geçmiş olmalı ki çenesinin kenarından ceketinin yakasına damladı. Yakasında tanıdık bir rozet var. Eskimiş bir Fenerbahçe takımı rozeti...
Gönül verdiğim futbol takımının rozetini görünce, tıkandım... Fenerbahçe neresi, Midilli'nin o ücra fakir yeri neresi?"
Bundan sonra, ihtiyar Rum kendisini tanıtıp Haldun Sevel'i akşam misafir etmek istediğini söyler. Hatta balığının, musakkasının, cacığının ve uzosunun olduğunu ama rakısının olmadığını da ilave eder, "Sende var mi?" diye sorar:
"Var kaptan istediğin rakı olsun.
İhtiyar Rum bana aynen şöyle dedi:
- Atatürk'un rakıdan, onun rakıdan olsun."
Yazar daha fazla dayanamayıp rakıları alıp ihtiyar Rum'un kayığına biner.
İhtiyar Rum, adının Aristidi olduğunu, babasının, dedesinin hepsinin doğma büyüme İstanbullu olduğunu, Moda Mektep Sokağı'nda oturduklarını ama maalesef 6-7 Eylül olaylarından sonra Türkiye'den ayrılmak zorunda olduklarını anlatır...
"Söze girebilsem lafı yakasındaki Fenerbahçe rozetine getireceğim ama, Aristidi Kaptan hiç susmuyor... Tam 1 hafta misafirleri oldum, neler anlattı neler... Son gece ben onlarda misafirdim. Balkonda cacığı kaşıklayıp,rakı bittiği için uzo içiyoruz...
'Vakit geç oldu, artık kalkayım, öğleden sonra batı bindirir, önce saçak altından yukarı vururum, oradan da pupa yelken Cunda'ya...' 'Yine geleceksin?' diye sordu.
'Söz geleceğim, istediğin bir şey var mı? Lütfen söyle, sana ne getireyim?' deyince güldü: 'Atatürk'un rakıdan' dedi, birlikte güldük. 'Söz getireceğim, başka ne istiyorsun?' diye ısrar ettim.
Yakasındaki eskimiş Fenerbahçe rozetini gösterdi... 'Bundan getir' dedi.
'Bu da benim gibi eskidi, buralarda yok.'
'O rozeti niye takıyorsun?' diye sordum.
Hemen kaşlarını çattı, ben devam ettim: 'Sen Modalı'sın, Fenerbahçeli
benim... Hem Fenerbahçe neresi, Midilli neresi, öyle değil mi, o rozeti niye takıyorsun?' Suratıma baktı baktı, ağzından ne çıkacak diye bekliyorum.
'Doğru 1923 neresi, 1994 neresi, senin baban bile bilmez benim niye Fenerbahçe rozeti taktığımı...' '1923' dedi. '1923, İstanbul işgal altındaydı, 12 yaşındaydım, bir gün babam beni heyecanla tutup maça gideceğimizi söyledi, büyük bir maç olacakmış, maç değil harp, işgal kuvvetleri generali bir maç tertip etmiş... İngiliz takımı bir Türk takımı ile maç yapacakmış, Türkler'e bir ders vereceklermiş... İşgal kuvvetleri dediğim, İstanbul'u işgal etmiş İngiliz kuvvetleri...Tarihini de söyleyeyim, Mart 1923... Babamla erkenden yer bulabilmek için yola çıktık. Yolda öğrendik, İngiliz takımının karşısına Fenerbahçe takımı çıkacakmış.
Bütün işgal ordusu orada, yer gök inliyor... Fenerbahçe sahaya çıkarken sesler kesildi, ne bir tezahürat ne bir alkış... Kıran kırana bir maç oldu. Maç değil harp. Sedye ile dışarı kaç kişi taşıdılar hatırlamıyorum... Ne oldu biliyor musun? Fenerbahçe kazandı, öyle bir çaktı ki şımarık işgal takımına, o gece İstanbul'da sabahlara kadar Fener alayları yapıldı... Şimdi anladın mı yakama o rozeti niçin taktığımı? İşte ben o günden beri Fenerbahçeli'yim...'
Aristidi Kaptan'ı yüreğim tıkanarak dinledim, kalktım ihtiyar Rum'un ellerinden öptüm, o bizden biriydi."
Haldun Sevel yazısının bundan sonraki bölümünde Türkiye'ye dönüşünü, orada yaptıklarını anlatıyor. Çok istemesine rağmen Midilli'ye bir türlü gidemiyor. Ta ki 9 Mayıs 1996'ya kadar...
"Ve denize iner inmez hareket ettim. 9 Mayıs 1996. Rotam Midilli, ihtiyar
dostuma gidiyorum, her taraf Kulüp Rakısı dolu, ceplerim de Fenerbahçe rozetleri... Nefes nefese vardım ihtiyarın evine... Kapının tokmağını tıklattım, bekledim, sert sert vurdum, zili çevirdim bir daha çevirdim, karşı kaldırıma geçip üst katın pencerelerine bakıyordum ki, birden kapı açıldı ve ihtiyar Aristidi'yi gördüm...
3 yıldır görmediğim, ama hiç unutamadığım ihtiyar dostumun boynunda gırtlağının alt tarafında, bir delik vardı, ihtiyar Aristidi gırtlak kanserine yakalanmıştı... Kulüp Rakıları'ndan birini çıkartıp gösterdim, gülümsedi, ona bir avuç yepyeni Fenerbahçe rozeti de getirmiştim, rozetleri görünce omzumu sevdi, kulağıma sokulup kısık bir sesle:
'Niye bu kadar geç kaldın?' dedi.
Sonra, ceketini istedi, verdim. Yatağın yanındaki iskemlenin arkasına itina ile yerleştirdi, yoruldu yatağına oturdu. 'Hadi tak rozetimi' dedi. Ceketinin yakasından eskimiş rozeti çıkarttım, yeni rozeti itina ile taktım. Yüzü kızardı, sanki ona madalya takmıştım. Bir süre seyretti Fenerbahçe rozetini, gülümsüyordu, ihtiyar Rum yine duygulanmıştı.
Yakalarımıza Fenerbahçe rozetlerimizi takıp taş kahveye gittik, diğer Rumlar bizi alkışladılar. İhtiyar Aristidi mezarına memleket toprağı istiyordu, o isteği de oldu...
Eğer Maviş ile birlikte, bu yaz da inersem Ege'ye, gönlümü bıraktığım yere, yine götüreceğim ona memleket toprağı..."

(Haldun Sevel-Mayıs 2000)

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Etiketler