10 Haziran 2010 Perşembe

2010 DÜNYA KUPASI - H GRUBU İNCELEMESİ



http://img823.imageshack.us/img823/8269/hgrubu.jpg

İSPANYA








 
KADROSU
http://img808.imageshack.us/img808/606/spanya.jpg
TAKIM BİLGİSİ


Her büyük takım da olduğu gibi İspanya Milli Takımı'nda da bazı sıkıntılar göze çarpıyor.

Öncelikle Vicente Del Bosque'nin takımının genel hatlarını kısa kısa irdeleyelim. İspanya Milli Takımı'nın kalesini her zaman olduğu gibi Iker Casillas koruyacak. Casillas'ın arkasında ise Barcelona'dan Valdes ve Liverpool'dan Pepe Reina bekleyecek.


EURO 2008'in en iyi kalecisi seçilen Ilker Casillas'ın, bu sezon Real Madrid'de inişli - çıkışlı bir performans sergilemesi akıllarda soru işareti uyandırıyor.


YUMUŞAK KARIN; SOL BEK


Yıldız değil de tam bir standart kaleci olarak 2009-2010 sezonunu geçiren 28 yaşındaki file bekçisi, İspanya Milli Takımı'nda var olan potansiyelini bir adım daha öteye taşımak zorunda... Puyol ve Pique üzerine kurulacak olan savunma kurgusunda ise sağ bekte Sergio Ramos, sol bekte ise Capdevilla ya da Arbeloa görev yapacak. Savunmanın, belki de takımın en zayıf bölgesi olan sol bek mevkii, Dünya Kupası'nda İspanya için ciddi bir sorun teşkil edebilir.


TAKIMIN OMURGASI


İspanya'nın omurgası ve en güçlü bölgesi ise şüphesiz orta alan... Dünyanın en iyi orta alan oyuncularını bünyesinde barındıran İspanya Milli Takımı'nda teknik direktör Vicente Del Bosque'nin kullanacağı tercihler de oldukça önemli. Orta alanda Xavi'den hiçbir şekilde vazgeçmeyen İspanyol teknik adamın elinde, yıldız futbolcunun yanında kullanabileceği Senna, Fabregas, Busquets, Iniesta, David Silva ve Xabi Alonso gibi birbirinden önemli yıldızlar var. Del Bosque'nin Xavi, Iniesta, Xabi Alonso ve David Silva gibi daha aktif, daha yırtıcı ve pas organizasyonunu başarılı bir şekilde yönlendirebilecek olan oyunculara ilk 11'de forma verecek olması öldürücü İspanya orta sahasına daha da farklı bir hava katacaktır.


MÜTHİŞ BİR KONSERİN FİNALİ


Fernando Torres ve David Villa'yı birlikte kullanabilmek için taktik planından bazı ödünler veren Vicente Del Bosque, bu iki oyuncunun alternatifi olarak Pedro ve Llronte'yi kadrosunda tutacak. EURO 2008'in Gol Kralı olan David Villa ve Liverpool'da yaşadığı sakatlıklara rağmen fırtına gibi esen Fernando Torres, İspanya Milli Takımı'nın orta sahasını tam anlamıyla tamamlıyor. Müthiş bir konserin finalinde büyüleyici bir kapanış yapmak için iyi bir sese ihtiyacınız vardır... İşte David Villa ve Fernando Torres de o ses fazlasıyla var...


As ve alternatif oyuncuları ile tam bir takım olan İspanya Milli Takımı, kaliteli kadrosu, kreatif oyuncuları ve oyuncuların birbirlerini tamamlayan özellikleri ile şüphesiz 2010 Dünya Kupası'nın en büyük favorileri arasında yer alıyor. Capdevilla ve Arbeloa'nın bulunduğu sol bek takımın yumuşak karnı olarak dikkat çekse de, İspanya Milli Takımı'nın genel kadro yapısı ve kadroda bulunan oyuncuların bireysel özellikleri 'sol bekte' yaşanması muhtemel sıkıntıları rahatlıkla kompanse edebilecek durumda...


GEÇMİŞTEN BU YANA


Son yıllarda kulüpler bazında yakaladığı ivmeyi bir türlü Milli Takım'a taşıyamayan İspanyollar, 2008 yazında kaderlerine sağlam bir sekte vurdu. Uzun bir aradan sonra ilk kez Milli Takım bazında bir başarı yakalayan İspanya, Luis Aragones yönetiminde EURO 2008'de müthiş bir futbol sergileyerek mutlu sona ulaştı. EURO 2008'den önce en iyi derecesi 1964 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda aldığı şampiyonluk olan İspanya, 1992 yılında Barcelona'daki Olimpiyat Oyunları'nda altın madalya kazanmış, 1999 Dünya Gençler Şampiyonası'nda da şampiyon olmuştu. 2008 yılının ikinci yarısında Türkiye'de düzenlenen U-17 Avrupa Şampiyonası'nda da Fransa'yı 4-1 mağlup ederek şampiyonluğa ulaşan İspanyollar, ne derece genç yetenek potansiyeline sahip olduklarını gösterdiler.


Aslında şu andaki İspanya Milli Takımı'nda forma giyen futbolcuların büyük bir kısmı, uzun yıllardır İspanya Milli Takımı'nın çeşitli kademelerinde de beraber oynadılar. Fernando Torres ile Xavi, Iniesta ile David Silva ya da David Villa sadece birkaç yıldır değil, yaklaşık 10 yıldır yan yana, belirli bir koordinasyon ve konsantrasyon içerisindeler.


Aynı havayı soluyan, aynı mantalite üzerinde yürüyen ve oyun stilleri bile birbirlerine paralellik gösteren İspanya Milli Takımı'nın omurgası, bir nevi 1998 ile 2008 yılları arasındaki Türk Milli Takımı'nın yapısı ile paralellik gösteriyor. Yıllar süren bir birikimin patlaması olarak, EURO 2008'e damga vuran 'çaylak' İspanyollar, 2010 Dünya Kupası'nda daha tecrübeli, daha bilinçli ve daha konsantre olarak çıkacak.


GRUPTA NE YAPAR?


Dünya Kupası'nın her zaman büyük sürprizlere gebe olduğunu unutmayarak, İspanya'nın gruptaki şansını değerlendirmek belki de fikir yürütmek açısından yapabileceğimiz en mantıklı çözümleme olacak. Futbol tarihinin en iyi jenerasyonlarından birisini yakalayan İspanyollar, gerek Avrupa Futbol Şampiyonası'nda gerekse Dünya Kupası Eleme Grubu'nda neler yapabileceklerini fazlasıyla gösterdi.


Kadro kalitesi, teknik adam farkı, moral, motivasyon ve kadrodaki uyum açısından gruptaki İsviçre, Honduras ve Şili'ye göre büyük bir avantaja sahip olan İspanya'nın oynayacağı üç maçta da fire vermesini önceden kestirebilmek gerçekten oldukça zor.


Boğalar'ın diğer gruplara oranla daha yumuşak rakiplerle mücadele edecek olmasının yanı sıra Amerika'nın iki yakasında yer alan Şili ve Honduras gibi savunma yapmayı henüz takım benliğine oturtamamış takımların, İspanya gibi pas yüzdesi yüksek, agresif oyun yapısı yıpratıcı bir takımın karşısında direnmesi bir hayli zor. Oyun sistemi itibarıyla İspanya'nın gruptaki en sert rakibi olan İsviçre'nin ise öldürücü İspanya orta sahası ve hata affetmeyen David Villa ve Fernando Torres ikilisine ne kadar bir süre dayanabileceği ise büyük bir muamma...


TAKTİK DİZİLİŞ:


Standartların üzerinde bir kadro kalitesine sahip olan İspanya, Vicente Del Bosque'nin takımın başına geçmesinden sonra Luis Aragones'in statik taktik anlayışını da terk etti. Kadrosu çeşitli taktik varyasyonlarına oldukça müsait olan İspanya'da, teknik direktör Del Bosque gerek eleme gerekse hazırlık maçlarında genelde 4-4-2, 4-3-3 ve 4-2-3-1 taktiği üzerinde durdu.


Özellikle Fernando Torres ve David Villa gibi iki müthiş santrforun varlığı İspanyol teknik adamı çift santrforlu bir taktiği zorunlu kılarken; orta alandaki alternatifi bol, kreatif oyuncuların fazlalığı Del Bosque'nin kaliteli kadrodan maksimum verimi alabilmesi için kafasındaki düşüncelere yön veriyor. Sistemlere çok da fazla bağlı kalmadan, oyuncu pozisyonuna ve rakibe göre taktik oluşturmayı kendisine prensip haline getiren Del Bosque'nin 2010 Dünya Kupası'nda kilit oyuncuları şüphesiz Xavi ve Iniesta olacak. Barcelona'nın can damarı olan bu iki oyuncunun performansı, İspanya'nın da 2010 Dünya Kupası kaderini derinden etkileyecek.


MİLLİ FORMAYLA EN ÇOK GOL ATAN OYUNCU:


Adı artık Real Madrid ile özdeşleşen İspanyolların gözbebeği Raul Gonzales, EURO 2008'den sonra 2010 Dünya Kupası'nda da forma giyemeyecek. İki büyük turnuva kaçırmasına rağmen, yıldızı daima parlayan İspanyol golcü attığı 43 golle Boğalar'ın en golcü oyuncusu unvanını elinde bulunduruyor.


EN ÇOK MİLLİ OLAN FUTBOLCU:


Kariyeri boyunca Alaves, Athletic Bilbao, FC Barcelona ve Valencia takımlarının kaleciliğini yaptıktan sonra 1998 yılında emekli olan Zubizaretta 126 kez İspanya Milli Takımı formasını giyerek bu alanda ülkesinin en fazla milli olan futbolcusu olmuş durumda.


G.AFRİKA'YA NASIL GELDİLER?


2010 Dünya Kupası Eleme Grubu'nda 30 puan toplayarak 9 eleme grubu içerisinde maksimum seviyeye ulaşan İspanya, ayrıca oynadığı 10 maçı da kazanarak tarihi bir başarının altına imza attı. Attığı 28 gole karşılık kalesinde sadece 5 gol gören İspanya, eleme grubunda Türkiye, Bosna Hersek, Belçika, Estonya ve Ermenistan ile karşı karşıya geldi.


Son Avrupa Şampiyonu apoletini omuzlarında taşıyan Vicente Del Bosque'nin öğrencileri, 2010 Dünya Kupası macerasına Bosna Hersek karşısında aldıkları 1-0'lık galibiyetle başladı. Ardından sırasıyla Ermenistan'ı 4-0, Estonya'yı 3-0 ve Belçika'yı 2-1'lik skorlar ile mağlup eden Boğalar, grupta en sert rakip olarak gördükleri Türkiye karşısından da 1-0 ve 2-1'lik galibiyetle ayrılarak gruptaki liderliğini sağlamlaştırdı.


Özellikle deplasman maçlarında oldukça sıkıntı yaşayan İspanya, grupta kalan dört maçında ise Belçika'yı 5-0, Estonya'yı 3-0, Ermenistan'ı 2-1 ve Bosna Hersek'i 5-2'i mağlup ederek 30 puan topladı ve eleme grubunda oynadığı tüm maçları kazanan bir takım olarak adını Güney Afrika'da Dünya Kupası mücadelesi verecek olan takımlar arasına yazdırdı.


RAKAMSAL BAŞARILARI


Şu ana kadar 14 kez (1934, 1938, 1950, 1962, 1966, 1978, 1982, 1986, 1990, 1994, 1998, 2002, 2006 ve 2010) Dünya Kupası'na katılan İspanya, iç savaş nedeniyle 1938 Dünya Kupası'ndan çekilme kararı almıştı. Avrupa Şampiyonası tarihinde ise sadece 2 kez elemeleri geçemeyen (1972 ve 1992) İspanya, 2004'te ilk turda elenmişti. Boğalar'ın müzesinde ise 1964 ve 2008 yılında kazanılmış bir Avrupa Şampiyonluğu kupası bulunuyor.


1934 DÜNYA KUPASI:
Çeyrek Final
1950 DÜNYA KUPASI:
Dördüncü
1962 DÜNYA KUPASI:
İlk Tur
1966 DÜNYA KUPASI:
İlk Tur
1978 DÜNYA KUPASI:
İlk Tur
1982 DÜNYA KUPASI:
İkinci Tur
1986 DÜNYA KUPASI:
Çeyrek Final
1990 DÜNYA KUPASI:
İkinci Tur
1994 DÜNYA KUPASI:
Çeyrek Final
1998 DÜNYA KUPASI:
İlk Tur
2002 DÜNYA KUPASI:
Çeyrek Final
2006 DÜNYA KUPASI:
İkinci Tur

 İSVİÇRE









 
 KADROSU
http://img819.imageshack.us/img819/9015/svre.jpg
TAKIM BİLGİSİ

2001 yılında İsviçre Milli Takımı'nın başına geçen Kobi Kuhn önderliğinde yeni bir yapılanmaya giden İsviçre, savunma futbol anlayışını başarılı bir şekilde sergileyen nadir ülkelerden biri konumunda.

Yunanistan ve İtalya ile taktik anlayışı ve oyun sistemi bakımından paralellik gösteren İsviçre, son yıllarda önemli savunma oyuncularını da Avrupa futbolun piyasasına sundu. Bu isimlerin başında da şüphesiz İngiltere Premier Lig takımlarından Arsenal'de forma giyen Johan Djourou ile bir süre Arsenal'de oynayan ama geçtiğimiz yıl Everton'da kiralık olarak forma giyen Philippe Senderos geliyor.

Agresif savunma yapısı ile dikkatleri üzerine çeken İsviçre Milli Takımı, Ottmar Hitzfeld'in takımın başına geçmesinden sonra oyun yapısında bazı değişiklikler yaşadı. Savunma evrimini tamamlayan ve artık yavaş yavaş çağdaş bir futbol oynamaya başlayan İsviçre'de kadro yapısı da stratejik planlar çerçevesinde şekillenmeye başladı.

İsviçre Milli Takımı'nın kadro yapısını incelediğimiz zaman ise; kadroda bulunan 5 futbolcunun Almanya Bundesliga'da, 4 futbolcunun İtalya ve İngiltere'de forma giydiğini görüyoruz. Kadroda bulunan 23 futbolcunun 17'sinin Avrupa'nın beş büyük liginde forma giydiği gerçeğinden yola çıkarak, İsviçre Milli Takımı'nın Avrupa futbolu ile yakından temas ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

GEÇMİŞTEN BU YANA

1990'lı yıllarda Milli Takım'ın çeşitli kademelerinde gerçekleştirdiği atılımın meyvelerini yavaş yavaş toplamaya başlayan İsviçre, Avrupa'nın yükselen değerleri arasında gösteriliyor.

Ülke futbolu hala gelişimini tamamlayamasa da gerek Avrupa futbol piyasasını sunulan futbolcular gerekse son dönemde düzenlenen uluslararası turnuvalarda İsviçre Milli Takımı'nın adından söz ettirmesi, gelişmekte olan futbol kultürüne eşsiz bir katkıda bulundu.

2004 yılından bu yana düzenlenen EURO 2004, 2006 Dünya Kupası, EURO 2008 ve 2010 Dünya Kupası'na katılarak son 6 yılda hiçbir turnuvayı kaçırmayan İsviçre, kadro kalitesi her geçen gün biraz artan, gerek siyasi gerek sosyal ve ekonomik her türlü desteği gören bir Milli Takım olma yolunda hızla ilerliyor.

TAKTİK DİZİLİŞ

2006 Dünya Kupası'ndaki öldürücü savunma anlayışını yavaş yavaş terk etmeye başlayan İsviçre, EURO 2008'de artık hücumu daha fazla düşünen bir takım olmanın sinyallerini yavaş yavaş vermeye başladı. Kadro yapısı olarak da hücum futboluna daha yakın bir görüntü çizen İsviçre'de teknik direktör Ottman Hitzfeld, elinde bulunan malzemeye göre taktik planını oluşturuyor.

Statik bir taktik planına bağlı kalmayan Alman teknik adam, 2010 Dünya Kupası Eleme Grubu'nda oynadığı 10 maçta özellikle iki taktik üzerinde durdu; 4-4-2 ve 4-5-1... 10 maçın 8'inde 4-4-2 sistemi ile sahaya süren Hitzfeld, 2 maçta ise 4-5-1 taktiği ile oyuncularını görevlendirdi.

İsviçre'nin 4-5-1 taktiği ile mücadele ettiği İsrail ve Lüksemburg maçlarda takımın golcüsü Frei'nin sakatlandığından dolayı kadroda olmadığını ve ileride tek santrfor olarak N'Kufo'nun oynadığını belirtmekte fayda var. Genelde klasik 4-4-2 tertibi ile mücadele eden İsviçre'de Frei'nin Dünya Kupası'nda fit durumda olup olmayacağı Ottman Hitzfeld'in taktik tercihlerini de derinden etkileyecektir.

GRUPTA NE YAPAR?

İsviçre'nin belki de en büyük şansızlığı İspanya ile aynı grupta yer alması oldu. 2010 Dünya Kupası'nın ağır favorileri arasında gösterilen İspanya'nın İsviçre'ye grup liderliğini kaptırması turnuvanın en büyük sürprizlerinden biri olacak şüphesiz...

Tüm otoriteler gibi durumun farkında olan İsviçre'nin bu gruptaki asıl rakibi, İspanya değil Honduras ve Şili olacak. Şili ile grup ikinciliği mücadelesi verecek olan İsviçre öncelikle grubun zayıf halkası olarak gösterilen Honduras karşısında herhangi bir puan kaybı yaşamaması gerekir.

Şili ve Honduras'a oranla daha kolektif bir yapıda olan İsviçre'nin kadro kalitesi, form durumu ve teknik adam farkı gibi öğeleri göz önüne alındığı zaman rakiplerine oranla grup ikinciliği için daha şanslı bir konumda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

MİLLİ FORMAYLA EN ÇOK GOL ATAN OYUNCU

Son yıllarda uluslararası alanda adından sıkça söz ettiren İsviçre Milli Takımı'nda 30 yaşındaki Alexander Frei attığı 41 golle 37 gollük Kubilay Türkyılmaz'ı geride bırakarak bu alandaki rekorun sahibi oldu. Kariyerinde Basel, Thun, Luzern, Servette, Rennes ve Borussia Dortmund gibi takımların formasını giyen Frei, İsviçre Milli Takımı'nın formasını ise 2010 Dünya Kupası öncesinde 73 kez terletti.

EN ÇOK MİLLİ OLAN FUTBOLCU

Futbolculuk kariyerinde Neuchatel Xamax, Servette FC ve FC Aarau formaları giyen Heinz Hermann, İsviçre Milli Takımı'nda da 117 kez Milli formayı giydi.

G.AFRİKA'YA NASIL GELDİLER?

EURO 2008'e ev sahibi olmanın avantajı ile katılan İsviçre, 2010 Dünya Kupası'na katılmak için ise eleme grubunda mücadele etti. Diğer gruplara oranla oldukça yumuşak rakipler ile mücadele eden İsviçre, topladığı 21 puanla Yunanistan'ın hemen önünde grubu birinci sırada bitirdi ve direkt olarak Güney Afrika biletini cebine koydu. Grupta 21 puan toplayan İsviçre, oynadığı 10 maçtaki tek mağlubiyetini Lüksemburg karşısında aldı.

Grup elemelerine İsrail karşısında deplasmanda aldığı 2-2'lik beraberlik ile başlayan İsviçre, Lüksemburg'a kendi sahasında 2-1 yenilerek elemelerin en büyük sürprizine imza attı. Gruba oldukça kötü bir başlangıç yapan İsviçre, Litvanya'yı kendi sahasında 2-1 ve Yunanistan'ı deplasmanda 2-1 mağlup ederek rahat bir nefes aldı.

Özellikle Yunanistan karşısında aldığı kritik galibiyetin ardından özgüveni yeniden tavan yapan İsviçre, Moldova ile arka arkaya oynadığı iki maçı da 2-0 kazanarak moral depoladı ve Yunanistan'ı da 2-0 mağlup ederek grupta liderliğe kadar yükseldi. Bu maçın ardından Yunanistan ile grup liderliği mücadelesi veren Hitzfeld'in öğrencileri son üç maçta Litvanya (2-2), Lüksemburg (0-3) ve İsrail (0-0) karşısında iki beraberlik almasına rağmen 2010 Dünya Kupası'na direkt olarak katıldı.

RAKAMSAL BAŞARILARI

1895 yılında kurulan İsviçre Milli Takımı, 1904 yılında FIFA'ya katıldı. İsviçre Milli Takımı'nın kurulduğu tarihten bu yana en büyük başarısını ise Dünya Kupaları'nda elde etti. Avrupa Futbol Şampiyonası'na ilk kez 1996 yılında katılan İsviçre'nin, bu organizasyonda ciddi bir başarısı ise bulunmuyor.

Şu ana kadar sadece iki kez Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılma başarısı gösteren İsviçre, 1996 ve 2004 yıllarında 1. Tur karşılaşmalarında elenerek evinin yolunu tuttu. Avrupa Futbol Şampiyonası'na göre Dünya Kupaları performansı ve başarılı daha fazla olan İsviçre'nin bu organizasyon kapsamından elde ettiği en spektaküler sonuç ise; 1934, 1938 ve 1954 yıllarında çeyrek final oynaması oldu. Ayrıca 1924 yılında Olimpiyat Oyunları'nda kazanılan gümüş madalya da İsviçre'nin tarihi başarılarından biri olarak kayıtlara geçti.

1934 DÜNYA KUPASI: Çeyrek Final
1938 DÜNYA KUPASI: Çeyrek Final
1950 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1954 DÜNYA KUPASI: Çeyrek Final
1962 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1966 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
2006 DÜNYA KUPASI: 2. Tur


HONDURAS








 


ANTRENÖR

Reinaldo Rueda
İZLENMESİ GEREKEN YILDIZLARI

Carlos Pavon

David Suazo

Wilson Palacios
KADROSU
http://img821.imageshack.us/img821/4971/hondurasl.jpg
TAKIM BİLGİSİ


1970 Dünya Kupası uğruna El Salvador ile büyük bir savaşın içerisine giren Honduras, tarihindeki ikinci Dünya Kupası'na bu kez skandalla değil de büyük bir başarı ile katılacak. Güney Afrika'ya play-off oynamadan direkt vize alan Honduras, İspanya, İsviçre ve Şili ile zorlu bir mücadelenin içerisine girecek. Kadro olarak David Suazo, Figueroa ve Palacios dışında etkili bir oyuncusu bulunmayan Honduras, rakiplerine oranla bu açından bakıldığı zaman büyük bir dezavantaj içerisinde olacak. Kısır kadrosu ile zorlu grupta var olma mücadelesi verecek olan Reinaldo Rueda'nın talebelerinin alabildikleri her puan onlar için büyük bir başarı sayılacak. Beklentinin olmamasının doğurduğu rahatlık ile 2010 Dünya Kupası'nda mücadele edecek olan Honduras, "2010 Dünya Kupası'nda bir Honduras vardı" dedirtmek için bir nebzede olsun katı savunma futbolundan ödün verip, daha fazla risk almalı.

GEÇMİŞTEN BU YANA


Honduras'ı anlatırken, bu satırları El Salvador'dan bağımsız bir şekilde yazmak şüphesiz tarihe en büyük ihanet olacaktır. "Futbol asla futbol değildir" klişesinin ortaya çıkmasında Honduras ile El Salvador arasında yaşanan 'futbol savaşının' yadsınamaz bir payı vardır aslında. 1968 yılında Arellano yönetiminde gerek sosyal gerekse ekonomik olarak tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşayan Honduras, yaşadığı bu sıkıntıları bir nebze olsun ortadan kaldırmak için El Salvador ile daha önceden imzaladığı bazı anlaşmaları rafa kaldırma kararı alır.


Ekonomik ve sosyal durumu Honduras'tan bile kötü olan El Salvador için Arellano'nun aldığı karar, ülkede büyük bir kaosa yol açar... Salvador'dan Honduras'a olan göçün kesilmesinden sonra büyük bir krize giren El Salvador'da halk ayaklanır ve dönemin hükümetine büyük bir tepki ortaya çıkar. Honduras'ın aldığı bu kararın ardından El Salvador'un Honduras'a karşı olan nefret ve öfkesi adeta patlama noktasına gelmiştir. Yaşanan bu krizin ortamının gölgesinde iki takım da 1970 yılında düzenlenecek Dünya Kupası'na katılmak için birbirleriyle eleme maçları oynamak zorunda kalır.


İlk maç Honduras'ın başkenti Tegucigapla'da oynanır ve Honduras kazanır. Bu maçta çok tatsız olaylar yaşanır ancak daha kötüsü de olacaktır. El Salvador'daki maçta olaylar çığırından çıkar. Maçta Honduras bayrakları yakılır, milli marş seremonisi esnasında çok tatsız olaylar yaşanır; maçı izlemeye gelen yüzlerce Honduras taraftarı yaralanır. Honduras basını da zaten gergin olan ortamı, maç günü Salvadorluların yüzlerce Honduraslıyı öldürdüğü, tecavüz vakalarının yaşandığı, arabaların yakıldığı gibi yalan ve abartı haberler yayınlayarak daha da gerer. Gerek maçta yaşanan bu olaylar gerekse basının kışkırtmaları üzerine Honduraslılar kendi ülkelerindeki Salvadorlulara saldırırlar. Büyükelçi yardımcısı bile saldırıya uğrar. Yüzlerce Salvadorlu maçtan sonraki bir hafta içinde öldürülür. 26 Haziran'da Salvador, Honduras ile ilişkilerini kestiğini açıklar. İki taraf ta birer maç kazanmıştır.


27 Haziran 1969'da Meksika'da taraflar bir kez daha karşılaşır ve Salvador Honduras'ı yenerek kupaya katılma hakkı kazanır. Ve maçtan hemen sonra Honduras, Salvador ile olan diplomatik ilişkilerini kestiğini açıklar. Honduras'ta yenilginin öfkesi sokaklara taşar ve hayal kırıklığı içindeki halk hıncını bir kez daha Salvadorlulardan alma yoluna gider. Salvadorlulara yapılan saldırılan maçın kaybedilmesini izleyen günlerde gittikçe artar. Futbol maçıyla birlikte iyice gerilen ortam bir türlü yatışmaz. Ve 14 Temmuz'da El Salvador uçakları Honduras?ı bombalar. Burada savaşın ayrıntılarını vermek elbette gereksiz. Önemli olan savaşın sonuçlarıdır; Savaşta 2 bin kişi ölür, 100 bin kişi zorunlu olarak göç eder. İki ülke 22 sene boyunca Orta Amerika Ortak Pazarı'ndan dışlanır. İşsizlik artar, istikrarsızlıklar çoğalır. Olay bir sosyal patlamaya dönüşür ve ülkede iç savaş çıkar.


Geçmişten bu yana Honduras'ta değişen tek şey nispeten düzelen ekonomidir... Futbol, futbol ne kadar gelişirse gelişsin 1969 ve 1970 sürecinde El Salvador ile yaşananlar hiçbir zaman unutulmayacak...


TAKTİK DİZİLİŞ


Yunanistan'ın Avrupa Futbol Şampiyonası, İtalya'nın da Dünya Kupası'nda savuma futbolu ile elde ettiği başarılardan feyz alan Honduras, deneyimli teknik adam Reinaldo Rueda yönetiminde farklı savunma şablonlarını denemeye devam ediyor. Genelde 4-4-1-1 ve klasik 4-4-2 sistemleri ile mücadele den Honduras'ta genel kadro yapısı da bu iki sisteme oldukça müsait. David Suazo ve Carlos Pavon gibi iki santrforundan vazgeçemeyen Rueda, taktik varyasyonlarını da bu çerçevede oluşturuyor. 4-4-1-1 taktiğini kullandığı zaman Pavon'u Suazo'nun hemen arkasında görevlendiren Rueda, 4-4-2 sisteminde ise hücum bölgesinde Suazo ve Pavon'u görevlendiriyor. Bu açıdan bakıldığı zaman, Suazo ve Pavon ikilisi hem teknik direktör Reinaldo Rueda'nun kilit isimleri hem de Honduras'ın cam damarları...


GRUPTA NE YAPAR?


2010 Dünya Kupası'na katılması bile büyük bir sürpriz olarak nitelendirilen Honduras'ın bu büyük organizasyonda kaybedebilecek herhangi bir şeyi yok. Kadro kalitesi ve tecrübesi olarak sadece bu grubun değil, tüm grupların en zayıf halkası olan Honduras için İspanya, İsviçre ve Şili karşısında alabileceği her puan büyük bir başarı olarak değerlendirilebilinir. Grubun dominant takımı İspanya'nın yanı sıra İsviçre ve Şili gibi son yıllarda yükselen bir form grafiği yakalayan ülkeler karşısında oldukça sıkıntılı anlar yaşaması muhtemel olan Honduras'ın bu kritik grupta yaptıklarından çok yapamadıklarını konuşabiliriz.


MİLLİ FORMAYLA EN ÇOK GOL ATAN OYUNCU


1992 yılında başlayan profesyonel futbol kariyerine 20 kulüp sığdıran Carlos Pavon, Honduras Milli Takımı'nda ise 98 kez forma giydi. 36 yaşında olmasına rağmen yeterli fizik gücü, teknik kapasitesi ve son vuruşlardaki başarısı ile dikkatleri üzerine çeken Pavon, 17 yıllık Honduras Milli Takımı kariyerinde rakip fileleri 57 kez havalandırdı. Bu alandaki rekoru elinde bulunduran Pavon'un, en yakın rakibi 34 gollü Milton Nunez...


EN ÇOK MİLLİ OLAN FUTBOLCU


1990'lı yılların ortasında Honduras'ın Avrupa'ya açılan kapısı olan Amado Guevara, ülke futboluna önemli katkılar yaptı. Honduras'ın futbol gelişimi göz önüne alındığı zaman gerek sporcu kişiliği gerekse sosyal olaylardaki duyarlılığı ile dikkat çelen Guevara, 2010 Dünya Kupası öncesinde milli formayı tam 133 kez sırtına geçirdi. 34 yaşındaki orta saha oyuncusu, Güney Afrika'da oynanacak Dünya Kupası'nda bu alandaki rekorunu bir adım daha öteye taşıma imkanına sahip...


GÜNEY AFRİKA'YA NASIL GELDİLER?


2010 Dünya Kupası'na oldukça meşakkatli bir sürecin sonucunda katılan Honduras, bu yolda tam 18 maç yaptı. 2008'in Haziran ayında ilk etapta Karayipler 1. Tur Elemeleri'nde Porto Rika'yı 2-2 ve 4-0'lık skorlarla ile eleyen Honduras, 2008'in Ağustos'unda ise Karayipler 2. Tur Elemeleri'nde Meksika, Kanada ve Jamaika ile grup mücadelesi verdi. Grupta oynadığı 6 maçtan 4 galibiyet çıkartarak Meksika ile birlikte Karayipler 3. Tur Elemeleri'ne (Final Grubu) yükselmeye hak kazanan Honduras, Amerika, Meksika, Kosta Rika, El Salvador ve Trinidad-Tobago ile kıran kırana bir mücadelenin içerisine girdi.


Otoriteler tarafından Trinidad-Tobago ve El Salvador ile birlikte grubun en zayıf takımı olarak değerlendiren Honduras, 10 maçlık zorlu periyot sonucunda herkesi şaşkına çevirdi. Özellikle iç sahada kazandığı maçlar sayesinde puan toplamayı başaran Honduras, direkt olarak Dünya Kupası bileti alabilmek için 'ebedi düşmanı' El Salvador'u deplasmanda mağlup etmesi gerekiyordu. Büyük bir baskı altında oynanan maçtan sonra rakibini Carlos Pavon'un 64. dakikada attığı golle 1-0 mağlup eden Honduras, grubun favorileri arasında yer alan Kosta Rika'yı altına alarak play-off oynamadan Dünya Kupası'na katılma hakkı kazandı.


RAKAMSAL BAŞARILARI


89 yıllık futbol tarihinde elle tutulur bir başarısı olmayan Honduras, tarihinde ikinci kez Dünya Kupası'na katılacak. İlk Dünya Kupası'na 1982'de katılan Honduras, grupta Kuzey İrlanda, İspanya ve Yugoslavya ile mücadele etti. Grupta İspanya ve Kuzey İrlanda ile 1-1 berabere kalan, Yugoslavya'ya 1-0 mağlup olan mavi-beyazlılar topladığı 2 puanla 1982 Dünya Kupası'na veda etti.


Uluslararası organizasyonlara genelde katılma başarısı gösteremeyen Honduras, CONCAFAF düzeyinde oynanan turnuvalarda ise zaman zaman başarılı sonuçların altına imza attı. Özellikle 1981 yılında ev sahipliği yaptığı CONCACAF Şampiyonası'nda büyük bir sürpriz yaparak şampiyon olan Honduras, o tarihten bu yana ise önemli bir başarının altına imza atamadı. 2001 yılında Copa Amerika, 2009 yılında UNCAF Uluslar Kupası ve 2009'da CONCACAF Gold Kupası'na katılan mavi-beyazlılar yaşadıkları sosyal ve ekonomik buhranın etkilerini futbolla kırmak istedileri ancak bu plan başarılı olmadı.


1982 DÜNYA KUPASI:
İlk Tur
ŞİLİ








 
KADROSU
http://img815.imageshack.us/img815/9844/87378877.jpg
TAKIM BİLGİSİ

Marcelo Bielsa'nın takımın başına geçmesinden sonra tam anlamıyla bir futbol döngüsü içerisine giren Şili, gerek oyuncu profili gerekse sistem olarak köklü değişiklikler içerisine girdi. Teknik direktör Nelson Acosta yönetiminde Güney Amerika Elemeleri'ne başlayan Şili, çok da fazla oyunu profiline uymayan 4-5-1 sistemini kullanmanın acısını ilk 4 maçta fazlasıyla çekti.

Acosta'nın görevine son verilmesinden sonra Bielsa ile yola devam Şili'de ilk olarak takımın taktik düzeninde değişiklikler yapıldı. Güney Amerika takımlarının karakteristik özellikleriyle ters düşen 4-5-1 taktiğinden keskin bir geçişle 4-3-3, 3-4-3 ve 4-3-1-2 taktiklerini takıma monte eden Marcelo Bielsa, gün geçtikçe uyguladığı taktik varyasyonlarının da meyvesini toplamaya başladı.

Hücum futbolunun tüm gereklerini yerine getiren ve etkilim ayaklarıyla gol yollarında pek de sorun yaşamayan Şili'de asıl sorun ise savunma kurgusunda. Bielsa'nın Güney Amerika Eleme Grubu'nda Medel, Ponce ve Jara'dan oluşan 3'lü savunma anlayışı, İspanya gibi öldürücü hücum oyuncuları bulunan ve İsviçre gibi kontratak futbolunu başarılı bir şekilde yerine getiren takımlar karşısında sağlam bir sekteye uğrayabilir.

Sonuç ne olursa olsun sisteminden ödün vermeyen Bielsa, 2002 yılında Arjantin Milli Takımı'nda yaşadığı hüsranı Şili Milli Takımı ile yaşamamak için taktiksel planında biraz da olsa esnek davranmalı. Güney Amerika Eleme Grubu'nda hemen hemen her maçta gol atmasına rağmen, savunma kurgusunda yaşadığı temel sorunlardan dolayı grubun en fazla gol yiyen takımlarının başında gelen Şili, 'maç çevirmenin oldukça zor olduğu' 2010 Dünya Kupası'nda oldukça dikkatli olmak zorunda...

GEÇMİŞTEN BU YANA

Oldukça çalkantılı bir futbol tarihine sahip olan Marcelo Salas ve Ivan Zamorano ikilisinin Milli Takımı bırakmasından sonra oldukça sıkıntılı dönemler yaşadı. İki futbol efsanesinden sonra bir türlü kendi yıldızını yaratamayan ve teknik anlamda da istikrarı yakalayamayan Güney Amerika temsilcisi, 2002 ve 2006 yıllarında düzenlenen iki Dünya Kupası'nı da kaçırdı.

Çok ciddi bir potansiyeli olmasına rağmen bir türlü uluslararası organizasyonların aranan yüzü konumuna gelemeyen 'Kırmızılar' son dönemde önemli bir başarı elde edemese de kadro olarak kalitesini yükseltmeye başladı. 1990'lı yıllara oranla Avrupa'ya daha fazla futbolcu ihraç eden ve her geçen yıl genç yıldızlara biraz daha fazla önem vermeye başlayan Şili, yaşanan bu gelişmelere paralel olarak da başarılı sonuçlar almaya başladı.

Özellikle teknik direktör Marcelo Bielsa'nın takımın başına geçmesinden sonra Güney Amerika Elemeleri'nde oynanan futbol, alınan sonuçlar ve takımda yer alan futbolcuların göstermiş olduğu başarılı performans 2010 Dünya Kupası öncesi Şili'nin umutlarını daha da yeşertti.

TAKTİK DİZİLİŞ

Arjantinli teknik adam Marcelo Bielsa, takımın başına geçtiğinden bu yana oynattığı hücum ve kolektif futbol ile dikkatleri üzerine çekti. Kadro yapısı da oynatmak istediği sisteme oldukça yatkın olan Bielsa, özellikle Güney Amerika Elemeleri'nde 4-3-3 ve 4-2-1-3 taktiği üzerinde durdu. Bielsa'nın taktik planında savunma kurgusunda yer alan Medel, Ponce ve Vidal hayati bir önem taşıyor. Bu oyuncuların yanı sıra üçlü santrforun hemen arkasında yer alan 1986 doğumlu Mathias Fernandez, Şili Milli Futbol Takımı'nın can damarı.

GRUPTA NE YAPAR?

Grupta İspanya, İsviçre ve Honduras ile mücadele edecek Şili'nin işi hiç de kolay değil. Son dönemde Avrupa takımlarının, Güney Amerika takımları karşısında yakaladıkları başarı ve Avrupalı takımların gerek oyun sistemleri gerekse agresif oyun yapıları Güney Amerika temsilcilerini zor durumda bırakıyor. İspanya'nın grup liderliği için büyük bir aday olduğu zorlu grupta, Şili'nin en büyük rakibi şüphesiz İsviçre olacak. Oyun tarzı olarak İsviçre'nin tam da istediği bir karakterde olan Şili, bir üst tura çıkmak istiyorsa Honduras karşısından puan kaybetmeyerek İsviçre ile final maçına çıkacak. FIFA.com bu grubun kırılma maçını her ne kadar Şili - Honduras maçı olarak gösterse de, bizce o maç Şili - Honduras değil; Şili - İsviçre...

MİLLİ FORMAYLA EN ÇOK GOL ATAN OYUNCU

Sadece Şili'nin değil dünya futbolunun en iyi golcüleri arasında gösterilen Marcelo Salas, 2009 yılında profesyonel futbol kariyerine nokta koyu. Şili Milli Takımı'nın gelmiş geçmiş en büyük efsaneleri arasında gösterilen Salas, Milli forma altında 1994-2009 yılları arasında mücadele etti ve oynadığı 70 maçta attığı 30 golle Şili'nin en fazla gol atan oyuncusu konumunda bulunuyor. Salas'ın en yakın takipçisi 69 maçta 34 golün altına imza atan Ivan Zamorano...

EN ÇOK MİLLİ OLAN FUTBOLCU

1955-1967 yılları arasında Şili Milli Futbol Takımı'nın formasını giyen Leonel Sanchez, bu forma altında tam 84 maça çıktı. Şili forması altında 84 maça çıkarak 23 golün altına imza atan Sanchez'in bu alandaki en yakın rakibi 1994-2005 yılları arasında 73 kez Şili Milli Takımı'nın formasını giyen Nelson Tapia...

GÜNEY AFRİKA'YA NASIL GELDİLER?

2010 Dünya Kupası'na Güney Amerika Eleme Grubu'ndan gelen Şili, son dönemde göstermiş olduğu başarılı performansı Güney Afrika'ya da taşımak istiyor. Güney Amerika Eleme Grubu'nu Brezilya'nın hemen ardında ikinci sırada bitiren Şili, Arjantin, Paraguay ve Uruguay gibi kadro kalitesi olarak kendisinden bir gömlek daha üstün olan takımları altına almayı başardı. Güney Amerika Elemeleri'nde oynadığı 18 maçta toplam 10 galibiyet, 3 beraberlik ve 5 de mağlubiyet alan Şili, bu 5 mağlubiyetini Arjantin, Paraguay, Brezilya (2) ve Ekvator karşısında tattı. Şili'nin 2010 Dünya Kupası'na katılmasında Arjantin karşısında alınan 1-0'lık galibiyet ile Paraguay deplasmanında alınan 2-0'lık galibiyetin şüphesiz büyük bir katkısı oldu.

RAKAMSAL BAŞARILARI

Şu ana kadar 7 kez Dünya Kupası'nda mücadele eden, ilk Dünya Kupası'na 1930'da katıldı. 1962'de ev sahipliği yaptığı Dünya Kupası'nda aldığı üçüncülük ile en iyi Dünya Kupası derecesine elde eden Şili, katıldığı diğer Dünya Kupaları'nda ise önemli bir başarı elde edemedi. Şili ve Dünya Kupası denince 1989 yılında yaşanan skandal olaya değinmeden geçmek de olmaz.

1989 yılında, 1990 Dünya Kupası'na katılmak için Brezilya ile Maracana Stadı'nda mücadele eden Şili'de dönenim kalecisi Roberto Rojas tarihe geçen bir skandalın altına imza attı. Maracana Stadı'nda oynanan maçın 67. dakikasında Brezilya 1-0 önde iken, tribünlerden atılan bir meşale sonrası bir anda kanlar içinde kalarak yere yığıldı!

Büyük bir telaşın yaşandığı olay sonrasında, Şili Milli Futbol Takımı yeterli güvenliğin sağlanamadığı gerekçesiyle sahadan çekildi... Maç sonunda yapılan televizyon analizlerin sonucunda Roberto Rojas'ın kafasına bir cisim isabet etmediği ve eldivenlerinden çıkarttığı bir bıçak ile kendisini kafasından bıçakladığı anlaşıldı ve Şili hükmen 2-0 yenik sayıldı.
Bu olaydan dolayı, FIFA Şili futbol takımını 1994 Dünya Kupası elemelerinden men etmiş ve Roberto Rojas ise ömür boyu futbol karşılaşmalarından men cezası aldı.

1930 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1950 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1962 DÜNYA KUPASI: Üçüncü
1966 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1974 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1982 DÜNYA KUPASI: 1. Tur
1994 DÜNYA KUPASI: Cezalı
1998 DÜNYA KUPASI: 2. Tur

 GRUP ANALİZİ : 

İspanya’nın ardından büyük ihtimalle Şili ve Honduras ile ikincilik mücadelesi yapacak İsviçre oldukça önemli isimleri kadrosunda bulunduruyor. Bengalio, Lichtsteiner, Senderos, Hakan Yakın, Gökhan İnler ve Eren Derdiyok gibi üst düzey oyuncuları kadrosunda bulunan İsviçre, Ottman Hitzfeld yönetiminde üst turları zorlayacak bir takım.
Turnuvada ismi üst sıralar için pek anılmayan takımlardan biri olan Honduras’ın H Grubu’nda işi oldukça zor görünüyor. Reinaldo Rueda yönetiminde ismi fazla duyulmayan oyunculardan oluşan Honduras Milli Takımı’nın en önemli oyuncuları ise Genoa’lı David Suazo ile Tottenham’da forma giyen Wilson Palacios.
Beşiktaşlı Rodrigo Tello’nun da formasını giydiği Şili, İsviçre ile grupta büyük ihtimalle ikincilik mücadelesi verecek. Marcelo Biessa yönetiminde kadrosunda Isla, Vidal, Fernandez ve Sanchez gibi isimleri bulunduran Şili oynadığı ofansif futbol anlayışı ve yenilgiyi kabul etmeyen yapısıyla turnuvaya ayrı bir renk katacaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Etiketler